Kaybolanın Yokluğuna Bakmak /Hülya
Özdemir

 

Söyleşi: Seniha Ünay

 

Hülya Özdemir 90’lardan günümüze göç, kadın, kimlik, doğa gibi konular üzerinde resim, video ve fotoğraf merkezli çalışan bir sanatçı. Bu konulara yaklaşımında üst başlık olan “kayıp”, Çapak’ın bu sayısında bize çok şey söylüyor. Özdemir’in “yüzebildiğimiz deniz, tırmanabildiğimiz ağaç, sesini duyabildiğimiz kuşlar her gün biraz daha bizden uzaklaşarak hızla kayboldu” sözleri, onun çocukluğuna ait tanıklığın izinde şu an yaşadığı şehre de bakışını özetliyor. Kaybolan türler, geçişken tanıklıklar, sanatçının çocukluğundan bugüne yaşadığı şehirlerdeki gözlemleri, deneyimleri söyleşinin odağını oluşturuyor.  

 

Çapak’ın bu sayısında; anlamı “soy, tür, tuhaflık” olan cins’in yanına ikinci bir cins koyuyoruz biz. Bu ekleniş bizi kelimenin salt anlamının dışına taşırarak; tınısı, farklı düşüncelerin, türlerin, ilişkilerin, durumların çeşitliliğe, bir aradalığına, karşıtlığına işaret eden bir temaya götürüyor. “Cins Cins”. Siz de sanatsal düşünce ve üretiminizde göç, kimlik, doğa, hafıza, kadın, sınıf, otorite gibi meselelere dikkat çekiyorsunuz. Buradan başlayacak olursak, türlü cinslikler arasında seçtiğiniz bu meselelere bir üst başlık koysak, bu ne olurdu? 

 

Benim üretim pratiğim ve kullandığım sanatsal medyum, otoritenin yerinden ederek kaybına sebep olduğu türleri ve onlara ait bilgileri yeniden anlam dizgesine oturtmak için oluşturulan birer çaba olarak düşünülebilir. Bu anlamda ele aldığım kavramları birbirine bağlayan bir üst başlık olarak “kayıp” kavramını koyabiliriz. Otorite kavramı da gizli bir varlık olarak tüm sürecin başrolünde yer almaktadır. Kayıp kavramı ile ilgilenmemin getirdiği bir yansıma olarak fotoğrafın belge yani kaydedici tarafı daima ilgimi çekmiştir. İlk dönem çalışmalarımdan beridir üretimlerimde kullanmakta olduğum fotoğraf medyumu, zaman zaman aile albümlerinden zaman zaman da benim saha araştırmalarım ve gezilerim esnasında kaydetmekte olduğum imgesel birikimi yansıtmaktadır. Bu imgesel birikim bazen fotoğraf manipülasyonları ve video imajlar olarak eserlerimde kendini göstermektedir. Fotoğrafik anın sabitlendiği imajın hareketli imaja dönüştürülmesi video çalışmalarımın bir kısmında süreklilik içeren bir üretim biçimi olmaktadır. Bu anlamda fotoğrafik imgenin arşiv ve hafızada silinme ihtimaline karşıt bir yaşamsallık verme çabası gösteriyorum.       

 

Hülya Özdemir, “Tahliye”, diasec fineart baskı, 2017

Hülya Özdemir için “kayıp” nelere çağrışım yapıyor? Kaybın hem somut hem de soyut çağrışımlarıyla geniş bir anlamı var. Bu anlamı “Hangisi (2001)” ve “İcat Edilmiş Ayrışma (2015-2016)” çalışmalarınız üzerinden açıklar mısınız? Bu çalışmalarda nasıl bir kaybı aramıştınız? 

 

90’larda üretmeye başlamış bir sanatçı olarak, o dönemde tartışılmaya başlanan günümüze uzanan periyodda hâlen güncelliğini koruyan göç, kadın ve kimlik kavramlarını eserlerimde analiz etmeye çalıştım. “Hangisi?” (2001) isimli video çalışmam ve aynı isimdeki serigrafi serilerim, aslında bu kavramlara yoğunlaştığım yapıtlarımdandır. Bu yapıtlar, Türkiye’de kadın olmak meselesine ve göç olgusuna parmak basan ve bir kadının yurtdışına göç sürecini belgeleyen bir fotoğraf karesinden yola çıkılarak üretilmişti. Tıpkı fotoğrafı çekilen kadın imgesinin fotoğraf kartı üzerindeki yolculuğu gibi göç eden imge göç eden bedeni temsil etmekteydi.   Bu eser, sosyal örgüden çıkarılan bir omur kemiği gibi toplumsal dizgeyi bozan, boşlukta tekrar yaşam ve varolma imkânı bulmakta zorlanan kadın kimliğine adanmıştı. Bu sürecin mimarı olan akıl, toplumsal dizgede evden devlete uzanan yatay otorite zinciriyle tüm kimlik ve yer değiştirmeleri belirlemektedir. 


çocukların yaptığı resimler, çizim, sanat, çizgi film içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hülya Özdemir, “hangisi?”, 70×100 cm, serigrafi baskı,2001

Mardin’de yaşadığım ve ürettiğim süreçte gerçekleştirdiğim “İcat Edilmiş Ayrışma” (2015 -2016) isimli yapıtım bu yatay otorite zincirinin yapısını açığa çıkarmaya yönelik soruları içerir. Belli bir yaş grubunda Mardin kalesine dair tanıklığa dayalı anısı olmayanla tanıklığı olanı aynı kare içerisinde betimler. Bu eser anlatanlar ve dinleyenler dizgesi içerisinde iki tarafı buluşturan bir katılımcı sanat çalışmasıdır. Mardin kalesinin istimlak edilerek yaşayan halka girişinin yasaklanması sonrası kaleye dair anlatılan hikayeler, anılar ve efsanelerin sözlü anlatısı üzerine kale ve çevresini deneyimlememiş genç kuşak tarafından yapılan görsel betimlemeleri bir araya getiren bir video eser olarak kurgulanmıştır. Görsel ve işitsel hafıza ve kent kimliği ilişkisi bu yapıtta odak noktasındadır.  Kent yaşayanları ve izleyici kent hakkı bağlamındaki kayıplar ile yüzleşir.  

 

çizim, sanat, resim, taslak içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturulduçizim, taslak, sanat, ağ, örüntü içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hülya Özdemir, “İcat Edilmiş Ayrışma”, video 15”, küçülen kağıt üzeri renkli ve mürekkepli kalem 2015-2021

 

Buradan şu anda yaşadığınız şehir olan Düzce’yle kurduğunuz diyaloğa gelmek istiyoruz. Üretim sürecinizde yüzünüzün sıklıkla doğaya döndüğünü biliyoruz. Doğa bu anlamda nasıl bir araştırma ve gözlem alanı sizin için? 

 

Her zaman yüzü doğaya dönük bir kişi oldum. İstanbul’da geçirdiğim çocukluğum sürekli İstanbul’un kendi doğasından koparılışına tanık olarak geçti. Yüzebildiğimiz deniz, tırmanabildiğimiz ağaç, sesini duyabildiğimiz kuşlar her gün biraz daha bizden uzaklaşarak hızla kayboldu.  Bu kaybın içinde arda kalanı görme çabası her zaman devam etti. Mardin’de kalenin muhteşem doğasına dair anlatılan hikayeler oraya her yüzümü çevirip baktığımda görmeye çabaladığım bir bulanıklığı içinde barındırıyordu. Düzce’ye geldiğimde ise İstanbul’da çocukluğumda kaybettiğim doğayı yeniden bulabileceğim hissi uyandı. Ancak kentin görünenin ardındaki gerçekliği beni yeniden kayıplarla yüzleşmeye ve onları görünür kılmaya teşvik etti.  

 

resim, sanat, dikdörtgen, boya içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hülya Özdemir, “Serpinti”, ahşap çerçeve içinde UV baskı, 2018

Düzce’nin Efteni Gölü’ne dair çalışmalarınızda belki de şehir yayıldıkça daralan bir canlı yaşamına odaklanıyorsunuz. Özellikle son dönem çalışmalarınızda daha da belirgin olan doğada, özelde ise Düzce doğasında sizin meseleniz nasıl şekillendi?

 

İnsanmerkezci haklar ve yaşamsal problemlerin odağı olarak göç sonucu oluşan kent morfolojisi bir coğrafi konumda gelişiyor. Bu coğrafyanın insan müdahalesi sonucu değişimi ve coğrafyadaki türlerin kaderini belirlemesi sürecini anlamak için Düzce iyi bir yakın örnek olarak düşünülebilir. İstanbul için bu formasyon neolitik döneme kadar uzamaktadır. Düzce’de yaşadığımız modern çağda doğadaki değişimlerin izleri halen görünür durumdadır. Bu bağlamda insan toplumlarının yaşam alanı açmak için gerçekleştirdiği faaliyetler ile doğal yaşam alanları ve türleri arasındaki trajik ilişki çok belirgin. 

 

dış mekan, göl, gökyüzü, kış içeren bir resim Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

Hülya Özdemir, “Arshypium”, hd video 8’15”, 2017

Düzce’ye göç eden topluluklara yaşam ve tarım alanı oluşturmak için 1976 yılından itibaren Efteni gölü ve havzası düzenli olarak küçültülmüş; bu müdahale bitki ve hayvan çeşitliliğinde büyük ölçüde kayba sebep olmuştur. Bu süreç halen gözlenebilecek şekilde devam etmektedir. Sanatçı olarak yaşadığım yere dair gözlem ve araştırmalarım, bulunduğum bölgenin sorunlarıyla yüzleşmem sonucu üretim pratiğimde kendini göstermektedir. Endemik bitki örtüsünün yanı sıra, göçmen ve kalıcı kuş türleri için önemli bir yaşam sahası olma özelliğine sahip Efteni gölünün de içinde bulunduğu Melen havzası benim sanatsal araştırmalarımda bir saha olarak öne çıkmaktadır.

Hülya Özdemir, “Algının Karanlık Çekirdeği”, kağıt üzeri kurşun kalem, 2022

 

Kavramlarla şekillenen video, fotoğraf gibi çalışmalarınızın yanı sıra desenleriniz de var. 2022 yılında Diyarbakır’da Merkezkaç Sanat Kolektifinin mekânında gerçekleşen “…Maruzdur Engin Boşluğa” ve aynı yıl Haliç Sanat Fener Evleri 3’te açılan “Solgun Yolların Gölgesinde” sergilerinde bulunan desenleriniz belirgin bir karakter ortaya koyuyor. Tanımlanamayan yapılar, imgeler gibi bunlar. Bu desenleri, tüm bu kavramsal sürecin biçimsel dökümü olarak görebilir miyiz? 

 

“Algının Karanlık Çekirdeği” (2022) video çalışmam ve desen serim, kaybolan su varlığı ile doğal yaşam alanlarının trajedisini insan algısı bağlamında ele alıyor. Suyun yaşamsal ve dönüştürücü gücü ile algımızı oluşturan içsel, gizemli ve karanlık tarafı birbirine bağlayan bir izlek bu. Doğa ve insan ikilemini birbirine bağlayan bize yakın; ancak tanımsız ve mekânsız bir varlığın görünürlüğü olarak karşımıza çıkıyor. Düşsel olan ile kaybedilen yaşam hakkının arasındaki bütüncül doğa manzarasına bakıyor. Doğal imgelerin bir veda ile bizi terk edişlerini ve yakarışlarını ikonografik bir dizilimde görünür kılmaya çalışıyor.  Bu anlamda bu desenleri tüm bu kavramların biçimsel bir dökümü olarak görmek yanlış olmaz. 


Hülya Özdemir, “Algının Karanlık Çekirdeği”, Hd video 5’38’‘, 2021

Videoist gibi Türkiye video sanatına önemli katkılar veren bir inisiyatifin Ferhat Satıcı ile kurucusu ve yürütücüsüsünüz. Buradaki iş birliği, üretim ve ortaya koyma süreci kolektif olsa da ayrı ayrı sanatçı olarak da çok belirgin bir diliniz ve duruşunuz var. Bir inisiyatif içinde birlikte yol alma, belki düşüncede çeşitlenip damıtma, eksiltme, çoğaltma fikrinden bahsedebilir misiniz? 


Ferhat Satıcı’yla birbirimizin düşünme, üretme pratiğine dair tanıklığımız Videoist’in kurulumunun çok daha öncesine dayanıyor. 2003 yılından beri Ferhat Satıcı ile birlikte çıktığımız Videoist serüvenini karşılıklı saygı ve güven çerçevesinde büyük bir özveriyle sürdürmekteyiz. Bu noktada bu kadar yıldır birlikte yol almayı sağlayan en önemli temelin aramızdaki hiyerarşisizlik olduğunu söyleyebilirim. Kadın ve erkek olmanın ötesinde zihinsel ve bedensel emeğe dayalı. Bir varoluş olarak Videoist’in temeli de bu hiyerarşisiz yaklaşıma dayanmakta. Bu anlamda gerçekleştirdiğimiz sanatsal projeler ve sanatçıların Videoist’e katılımı yine bu temele dayandırılarak oluşturulmaktadır. Bu yapı kendimiz dahil Videoist’e eklemlenen tüm öğelerle birlikte düşünmeyi, üretmeyi, katılımı, çoğalmayı ve diyaloğu kendi doğalında mümkün kılıyor. Sanatsal ortama alternatif bir model olarak Videoist’in varlığı, kendinden organize bir inisiyatifi, bir alanı ortaya koyma mücadelesidir.      

 

Macintosh HD:Users:hulya:Desktop:masaüstü:haliçsanat:_MG_8101.tif

Hülya Özdemir, “Algının Karanlık Çekirdeği”, kağıt üzerine kurşunkalem, 2022

Hülya Özdemir, “Solgun Yolların Gölgesinde”, Haliç Sanat Fener Evleri 3 , 2023

Bu söyleşide yer alan görseller sanatçının arşivinden izniyle kullanılmıştır.