Duyu Odaklı Erişim Hakkı
Söyleşi: Esra Oskay & Seniha Ünay
Batman’da gerçekleşen Görmenin Ötesi: Sanat Buluşmaları projesi, görme duyusunun merkezde olduğu sanat üretimini görme yetersizliği olan bireylere ulaştırmayı amaç edinen hak temelli bir proje. Projenin içeriğini, çıktılarını ve proje kapsamında saha ile kurulan çok yönlü ilişkileri projenin yürütücüsü Özgül Kahraman ile konuştuk.
“Görmenin Ötesi: Sanat Buluşmaları” projeniz, Batman özelinde sanata erişim eşitsizliğini görme yetersizliği olan bireylerle düşünen bir proje. Öncelikle projenizin içeriğinden ve bu fikrin nasıl ortaya çıktığından bahsedebilir misiniz?
Projenin sanatta yeterlik yaptığım dönemde filizlenmeye başladığını söyleyebilirim. O dönemden bugüne beden-çevre ilişkisini konu alan işlerimde derinin kendi olanaklarından yararlanarak kabartılar ya da girintiler oluşturuyorum. Yabancısı olduğum kabartma prensibine dayalı Braille alfabesini de deride denemek istediğim zaman bu zamana denk geliyor. Bu alanı araştırma isteğiyle Ankara, Altı Nokta Körler Derneği’yle iletişime geçerek haftada birkaç gün orayı ziyaret etmeye başladım. Dernekte yeni dostluklar edindim. Braille alfabesiyle okuma yazma öğrendim. Sanatçı olduğumu öğrenenler birlikte sergi gezip gezemeyeceğimizi soruyorlardı. Bunun üzerine; orada sanat pratiğimi derinleştirmek üzere bulunurken görme yetersizliği olan bireylerin üretimlerimle iletişime geçmelerini sağlamak için ne yaptığımı düşünmeye başladım. Bu konu zihnimi git gide daha çok meşgul etmeye başladı. Böylece hem sanat hem de akademik kariyerimde yepyeni bir kapı aralanmış oldu.
Sanatın herkes için erişilebilir ve kapsayıcı olması gerektiği düşüncesiyle bir Avrupa Birliği Projesi olan CulturCIVIC Kültür Sanat Destek Programı tarafından desteklenen “Görmenin Ötesi: Sanat Buluşmaları” adlı projeyi hayata geçirerek sanata erişim eşitsizliğini gidermenin yollarını aramak ve hak temelli bir çalışma yapmak istedim.
Sanat insanı bağımsız düşünmeye, yaratıcı ve üretici olmaya teşvik eden bir alan. Bu katkılarından görmeyen ya da az görenlerin de istifade etme hakkı olduğunu düşünüyorum. Günümüzde plastik sanatların çerçevesinin genişlemesi, çok duyulu pratikler içermesi yeni olanakları da beraberinde getirmekte. “Görmenin Ötesi: Sanat Buluşmaları” adlı projeyle bu olanakların nasıl değerlendirilebileceği sorusuna yanıt bulmak üzere büyük bir ekiple ilk adımı attık.
Kısaca proje programından da bahsetmek istiyorum: Proje, 12-16 yaş aralığında, 6 görme yetersizliği olan çocuğun katılımı ve 20 gönüllü, 1 iştirakçi ve 1 proje asistanının desteğiyle gerçekleşti. 14 hafta süren proje üç farklı atölye programından oluşuyordu: 2 Yaratıcı Drama Atölyesi, 2 Müze Gezisi ve 10 hafta süren Üç Boyutlu Uygulama Atölyesi.
Proje fikrinin gelişim sürecinde nasıl bir saha çalışması yürüttünüz?
Öncelikle Batman’da özel eğitim sınıfı olan bir okulu ziyaret ederek sınıf öğretmeni Emre Butekin ile tanıştım ve projeden bahsettim. Projenin temeli böyle atıldı. Emre Hoca o günden itibaren bize her konuda rehberlik eden, yol gösteren yegâne dostumuz oldu. Ayrıca Batman Rehberlik Araştırma Merkezi ve birkaç rehabilitasyon merkezini de ziyaret ettim. Amacım %0 ile %10 arası görme derecesine sahip çocuklara ulaşmaktı. Bu kriterlere uyan ve projeye katılmak isteyen 6 çocuğa ulaştık.
Gönüllüler, çocuklar için güvenli ve rahat bir ortam hazırlamak niyetiyle Batman Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğrenimi devam eden öğrenciler arasından özenle seçildi. Öğrencilerin ortak özellikleri: sabırlı, sevecen, saygılı, sorumluluk sahibi olmalarıydı.
Projenin masrafları oldukça fazlaydı ve aldığımız destek tüm masrafları karşılamıyordu. Mekân ve ulaşım konularında Batman Belediyesi’nden destek istedik. Batman Belediyesi bize bu imkânları sundu. Bu sürecin ardından proje koordinatörü Özgül Kahraman, proje asistanı Tayfun Yaman, iştirakçi Ayşe Sezer, mali işler uzmanı Ahmet Cebe, gönüllüler: Sümeyye Akyol, Saliha Sevgi, Emine Özgür, Bahar Okmermer, İlknur Çağır, Süreyya Elbüğa, Nursel Aydemir, Pınar Avcı, Kader Görmüş, Hayrunnisa Ablak, Gülbahar Işık, Neriman Güneş, Vedat Bulut, Ömer Sevilgen, Şirin Sermet ve Sevgi Yıldız’dan bir proje ekibi oluştu.
Projenin üç boyutlu uygulama atölyelerinde, çocuklara argüman oluşturacak, deneyimlenebilir objeler hazırlamak için gönüllülerle birlikte Batman Müzesi’ndeki eserleri inceledik. Her gönüllü çalışmak istediği objeyi seçti ve seramik atölyesinde bir kopyasını üretti. Böylece çocuklar için atölye ortamını hazır hâle getirdik.
Üç boyutlu uygulama atölyesinde, görme duyusu kadar dokunsallığı da öne çıkardığı için temel malzeme olarak kili tercih ettik ve çocuklara seramik üretim tekniklerini öğretmeye çalıştık. Kille çalışmak hem son derece rahatlatıcı hem de form oluşturma aşamasında avantaja dönüşüyor. Çocukları, öğrettiğimiz teknikler arasında, kendilerini en iyi ifade edecekleri yöntemi bulmaları ve özgürce üretmeleri için teşvik etmeye çalıştık.
Görme odaklı bir pratiğin içinden görme dışında farklı duyulara yönelik yetkinlikleri ile öne çıkan bireylerle buluşmak nasıldı? Bu anlamda iki farklı saha tanımı yapılabilir sanki. Bunlardan biri sizin farklı bir alana dahil oluşunuz, diğeri başkaları için yeni bir alan açmanız. İki taraflı bir deneyim bu. Bu anlamda ortaklaşmak, buluşmak nasıldı?
Çevreyi görme dışındaki duyumsama biçimleriyle algılama konusunu 2020’den bu yana araştırıyor ve çalışıyorum. Bu sayede görmeyen ya da az gören birçok arkadaş edindim. Görme dışındaki duyularla gerçekleşen yaşam pratiği konusunda az çok bilgi sahibi oldum. Proje ekibininse görmeyen biriyle doğru iletişim kurma biçimiyle ilgili herhangi bir deneyimi yoktu. Atölyeler başlamadan önce, proje ekibinin hedef kitleyle iletişimini güçlendirebilmek için bir toplantı düzenledik. Bu toplantıya “Dijital Erişilebilirlik” alanında çalışan, doğuştan görme yetersizliği olan arkadaşım Çağrı Doğan online olarak katıldı. İstanbul’da yaşayan Çağrı, görmeyen birinin perspektifinden yaşam deneyimlerini örnekler vererek aktardı ve gönüllülerin sorularını yanıtladı. Ben de görme yetersizliği olan biriyle iletişim kurarken nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda bilgiler aktardım. Gönüllüler toplantı sonunda bu projede yer aldıkları için daha çok heyecan duydular.
Projeyi iki dönemde gerçekleştirdik. Birinci dönem sonunda hem görme yetersizliği olan çocuklardan hem de gönüllülerden geri bildirim istedik. Çocuklar memnuniyetlerini dile getirirken gönüllüler ise şaşkınlıklarını dile getirmişlerdi. Birkaç gönüllünün yanıtını paylaşmak istiyorum izninizle:
“Sesimizden bizi tanımaları muhteşemdi”. (Gülbahar)
“Çalışma esnasında objeyi doğru betimlediğimde daha iyi yaptıklarını fark ettim; ama bazen betimlediğim şeye, “o nasıl bilmiyorum” dedikleri de oluyordu. Görmeyen birinin, neyi, ne kadar bildiğini tahmin edememek zorlayıcıydı. Nasıl anlatmalıyım diye bol bol beyin fırtınası yaparak daha doğru betimlemeler yapmayı başardım”. (Derya)
“Başlarda endişeliydim çünkü görmeyen biriyle o güne kadar hiç iletişim kurmamıştım. Başlarda kelimeleri hep seçerek konuşuyordum. Proje ilerledikçe kaygılarım azaldı, iletişimim güçlendi ve betimleme konusunda daha iyi hâle geldim. Deneyimim arttıkça görmeyen ya da az gören bu çocukların durumunu yetersizlik olarak değil de bir ayrıcalık olarak görmeye başladım. Görme dışındaki duyularını çok iyi kullandıklarını fark ettim; özellikle işitme ve dokunma”. (İlknur)
“Görme engelli çocuklara kilden heykel yapmayı öğretmek, onlara dokunsal bir deneyim sunmak harika bir histi. Ellerini kullanarak şekilleri hissetmeleri ve kilin sağladığı olanaklarla kendilerini özgürce ifade etmeleri, sanatın görsel olmayan bir yönünü fark etmelerine sağlarken, kendi yaratıcılıklarını keşfetmelerine fırsat veriyordu. Bu proje, empati yeteneğimi daha da geliştirdi ve dünyayı farklı bakış açısıyla görmemi sağladı. Görme yetersizliği olan çocuklarla çalışmak, onların güçlü yanlarını keşfetmeme yardımcı oldu”. (Nursel)
Projeye katılan çocuklar cephesinden bakacak olursak, sanatsal bir faaliyet içinde yer alarak, kendilerini ifade etme becerilerini ve yaratıcılıklarını geliştirdiklerini ve sosyalleşerek özgüvenlerini arttırdıkları söylenebilir.
Görme yetersizliği olan çocuklar, Batman Müzesi’nin erişilebilir bir müze olduğunu bu proje aracılığıyla öğrendiler. Erişilebilir deneyim alanını ve Braille yazılı kitapları incelerken kültür-sanata erişilebilirlik konusunda da farkındalık kazanmış oldular. İlerleyen yaşamlarında kültür-sanatın sunduğu katkılardan istifade edecek bilinç ve cesareti elde etmelerini ve bu alanlarda, erişilebilirlik konusunda talepkâr olmalarını sağlamak projenin en büyük kazanımı olacaktır.
Bu ortaklaşmalar hangi faaliyetlerde ortaya çıktı, ne gibi çıktılar oluştu?
Bu projeyle hedefimiz sanatçı yetiştirmekten ziyade görme yetersizliği olan genç jenerasyona sanatın bir ihtiyaç olduğunu, yüksek bilince ulaşmak için iyi bir araç olduğunu ve sanatın sunduğu katkılardan herkesin istifade etme hakkı olduğunu fark ettirmekti. Görsel sanatlar olarak adlandırılan alanın, görmeyenler için imkânsız bir alan olmadığını kendimize ve çevreye kanıtlamak ve görmeyen kitlenin sanata erişim eşitliği konusunda talepkâr olmaları için cesaretlendirmek istedik.
Projeye katılan herkes deneyimlerle dolu bir süreç yaşadı. Çocuklara rehberlik eden gönüllüler proje süresince, betimleme yapmanın önemini, betimleme yaparken anlaşılır ifadeler kullanmayı öğrendiler ve iletişim becerilerini geliştirdiler.
Görme yetersizliği olan bireylerin görsel sanatlar alanlarıyla iletişimini sınırlayan engelleri ortadan kaldırmaya yönelik çabamız büyük ilgi ve destekle karşılandı. Sosyal medya aracılığıyla bize ulaşan kişiler, projeye katkı sunmak istediler. Bu konuda görüşmeler yaparak önerileri değerlendirdik. Bu önerilerden biri masal anlatıcısı Başak Arslan’dan gelmişti. Başak birkaç atölyemize online olarak konuk oldu ve atölyenin ilk 15 dakikasında çocuklara bir masal anlatarak projeye renk kattı. Çocuklar dinledikleri masalın yarattığı duyguyla killerini şekillendirmeye çalıştılar.
Her zaman öğreten biz olmadık. Örneğin çocuklarda gönüllülere Braille alfabesiyle yazı yazmayı öğrettiler.
Saha deneyiminin sizin sanat çalışmalarınızı dönüştüren bir etkisi oldu mu?
Aslında iki yönlü bir beslenmeden söz edebilirim; sanat pratiğimde dokuların izini sürerken Braille alfabesi ile çalışma fikri gelişti; bunu beslendiğim yön olarak değerlendiriyorum. Bu sayede çalışmalarımın, dokunsal deneyimi ön plana çıkaran yönüne odaklandım. Öte yandan sanat pratiğimin bir parçası hâline gelen, hatta performatif yönü olarak değerlendirebileceğim hak temelli projeleri ise beslediğim alan olarak değerlendiriyorum.
Saha çalışması daha çok bu konuya yabancı diğer proje katılımcılarında önemli dönüşümler yarattı; yaşamı, çevreyi izledikleri perspektif genişledi. Örneğin öğrencilerimden, proje gönüllüsü Emine Özgür bitirme projesini engellilik meselesi üzerinden tamamladı. Diğer gönüllüler de proje sürecinde keşfettikleri ya da farkına vardıkları pek çok şey dile getirdiler.
Projenin odaklandığı Batman aynı zamanda yaşadığınız şehir. Projenin Batman’dan hareket etmesi, o alanın dinamikleriyle şekillenmesi şehre bakışınızı, deneyiminizi değiştirdi mi?
Projeyi geçmişte planlamama rağmen gerçekleştirecek koşullar Batman’da yaşamaya başladığım döneme denk geldi. Yani Batman’da olması tamamen tesadüf ama böylesine naif bir şehirde gerçekleştirmiş olmaktan son derece mutluyum. Büyük şehirlerde yaşayan görme yetersizliği olan bireylerin olanaklarını buradakilerle kıyasladığımda, buradakilerin çok daha dezavantajlı durumda olduklarını söyleyebilirim.
Batman 1990’da şehir statüsü kazanan bir il ama kentleşme konusunda biraz daha zamana ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Erişilebilirlik konusuna gelince, daha çok yol kat etmesi gerekiyor.
Bir örnek üzerinden anlatmak istiyorum: projeye katılan görme yetersizliği olan çocuklardan birine beyaz baston kullanıp kullanmadığını sormuştum. Bir ara beyaz baston kullanarak şehirde gezmeyi denediğini ancak aldığı olumsuz tepkiler nedeniyle cesaretinin kırıldığını ve artık tek başına dışarı çıkmadığını anlattı. Anlattığına göre aldığı tepkiler hem görme yetersizliği olan biri olarak bağımsız hareket etme çabasına aynı zamanda bir kız çocuğu olarak bu cesareti gösteriyor olmasınaydı. Bu örnek üzerinden değerlendirecek olursam, engelli bireyler toplum tarafından yeterince kucaklanmıyor ve cesaretlendirilmiyor.
Erişebilirlik konusunda Batman’la ilgili aktarabileceğim en güzel örnek ise Batman Müzesi’dir. Müzeyi ilk ziyaret ettiğimde erişilebilir özellikleri beni hem şaşırtmış hem de çok mutlu etmişti. Projeyi müze ile ilişkilendirmemin sebebi de bu aslında. Projeye katılan çocukların ve gönüllülerin erişilebilirlik konusunu somut biçimde görmelerini ve önemini anlamalarını istedim.
Batman’ı bir sanatçı gözünden değerlendirecek olursam durum çok da iç açıcı değil. Sergi yapmaya uygun bir mekân yok mesela. Burada tanıştığım sanatçı arkadaşlarım var; güncel işler üretiyorlar. Batman’da güncel sanata alan açmak için çabalıyorlar. Bu çabayı destekliyor ve takdirle karşılıyorum çünkü sanat kente dinamizm katmada çok önemli bir unsur.