Önsöz
Cins misin çeşit misin? Sen de ne cinsmişsin! Cins cins konuşma! Cins cins işler yapma!
Farklılıklara karşı tahammülsüz tavrın en net haliyle ortaya konduğu “cins”ten türeyen bir seri sözü düşünerek bu sayıyı oluşturduk. Cins konuşmalara, türlü cinsliklere, çeşitliklere odaklandık. Normların dışında kalana da insan türünün tahakkümü altında kalan insan dışı canlılara da bakmaya çalıştık.
Bu sayıda Nilgün Yüksel, “Ben Ross” başlıklı metninde Félix González-Torres’in sevgilisi Ross’a adadığı “İsimsiz- L.A.’deki Ross’un Portresi” çalışmasını odağına alıyor. Cinsiyet, görüntü ve kelimeler ekseninde sabitliklerden değişkenlere; tekillikten farklı tekilliklere uzanan bir hat çiziyor. Özkan Işık’ın 03-13 Mayıs 2023 tarihleri arasında Bilsart İstanbul’da gerçekleşen sergisi üzerine Seniha Ünay’ın yazdığı metin, Yorgos Lanthimos’un “Köpek Dişi” filmi ile sergi arasındaki benzerliklere değiniyor. Işık’ın imge, biçim ve söz arasında konumlanan sergisine, tahakküm altına alan sistemi, çoklu erkeklikleri vurgulayarak yaklaşıyor.
Çapak’ın “Orta sayfa” bölümüne yerleşen Alara Başar çalışmalarında insan yapımı olan yeni insan prototipleri yaratıyor. Çapak için ürettiği “Yeni İnsan Prototipi / Yapay Rahim” videosu ile bilindik olanın biçim ve anlamını değiştirirken yine seyirlik bir nesne yaratıyor ve böylece insanın konumlandığı yerden, kurduğu sistemler üzerinden insan olma hâlini eleştiriyor.
Çapak’ın portfolyo bölümünde yer alan Metehan Törer’in çalışmaları,“üçüncü dünya” olarak tanımladığı bir düzende cinsiyetsiz karakterleri gösteriyor. Törer’in tasarladığı karakterler renkli ama kasvetli, canlı ama can yakıcı bir ıstırabın içinde vücut buluyor.
Mine Özyurt Kılıç’ın Nana Ariel’in metninden çevirdiği “Kendi Kendine Yüksek Sesle Konuşmak, Bir Düşünme Teknolojisidir” başlıklı yazı, toplum içinde sesli düşünmenin, kendi kendine konuşmanın yarattığı, cins cins bakışların ıskaladığı üretici potansiyeli ele alıyor.
Kıyı Project’in 10-16 Nisan tarihleri arasında Antalya’da gerçekleşen “Beton Hayvan Deniz” sergisi vesilesiyle kentin sınırında doğayla kurduğumuz ilişkiye bakan Esra Oskay’ın yazısı asfalttan falezlere uzanan bir bakışı ortaya koyuyor.
Hülya Özdemir ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi ise kent doğa ilişkisine sanatçının gözlem ve deneyimleri ışığında bakıyor ve yok olan türleri, kayıpları sanatsal bir yolculukla gösteriyor.
Ahmet Yiğider ile yaptığımız söyleşi Yiğider’in hem sanatsal pratiğine hem de koku odaklı projelerine odaklanıyor. Söyleşi, bizi bildik bir yerden yakalarken, kokuya dair bilmediğimiz birçok şeye de işaret ediyor. Koku duyusunun tetiklediği hayalleri bir atölye çalışmasında ortaya çıkan projeler üzerinden ele alıyor.
Bu sayıda katkısı bulunan herkese teşekkür ederiz. Sayının dizgisini yapan Aydan Erarslan’a özel teşekkürlerimizle, iyi okumalar dileriz.
Esra Oskay & Seniha Ünay