Önsöz

 

Çapak, üçüncü sayısına “Yaban” temasıyla çıkıyor. “Yaban” ın insan bulunmayan ıssız yerler ve burada yaşayan canlılar anlamını, çeşitliliğe, farklı olana yakınlaşmaya, yaban olanı kucaklamaya çalışarak, canlılığın her formuna temas ederek aşındırıyor. Kapsayıcılığını kuşaklar arası, şehirler arası, canlılar arası bir yakınlaşmayla ölçüyor.

 

Kapağında 8 yaşındaki Ahmed Kagan Oskay”ın hayvan, bitki ve insan formunun bir aradalığında, biçimsel ve duyusal olarak araya konan mesafeleri göz ardı eden resmine yer veriyor. Funda Susamoğlu’nun “Başladığın Yere Dönmek” metni ise aynı hassasiyetle, yabanı; türler arası ilişkinin sınırlarının kalktığı örnekler üzerinden ele alıyor ve bizi, insanın yaşam becerilerini gözden geçirmesi gereken bir alana çekiyor.

 

Böyle bir alanı tahayyül etmeye başladığımızda, yaşayan bir örnek olarak Sarıkeçili Yörükleri topluluğu çıkıyor karşımıza. Sarıkeçili Yörüklerinden Oğuzhan Çoban ile Yörük yaşamı ve Geççi hareketini konuştuğumuz söyleşi; doğadaki kolektiviteye, biyoçeşitliliğe ve iklim krizine odaklanıyor. Esra Ertuğrul Tomsuk’un Çankırı Alp Sarı Göleti’ndeki tahribata yakın plandan baktığı sergisi de insan yapımı felakete inat yeşeren mikro yaşam alanlarını gösterirken doğanın beraber yaşamı büyütme konusundaki maharetini hatırlatıyor. Sergi üzerine yaptığımız söyleşi, ihtilafsız bir doğa kesiti olarak görünen şeyin nasıl bir gerilimli uzlaşmanın sonucu olduğu fikri üzerinden ilerliyor.

 

“Ya (hep) Beraber?” başlıklı yazısında Esra Oskay ortaklaşarak düşünmenin ve üretmenin farklı formlarını kişisel bir deneyimden yola çıkarak Çanakkale Bienali’nde yer alan çalışmalar üzerinden okuyor. Gözde Mulla’nın yazısı da bir fabrika kurgusuna dayanan Evren Selçuk’un “Standard Profile: Üretim & Hayal Kırıklığı” sergisini takip ederken “birlikte üretim”i, sanat alanının sınırında fakat bir o kadar da her şeyin içinde bir karşılaşma olarak ele alıyor.   

 

Birbirine uzanmanın inancıyla planladığımız “Orta sayfa” için A. Ceren Solmaz’ın ürettiği çalışma; insanın doğa üzerindeki hakimiyetiyle yaban olanla arasına giren mesafeden ortaya çıkıyor. Deniz Altay’ın kişisel yaşamında nesnelerle kurduğu ilişkiden hareket ederek oluşturduğu portfolyosu ise cam kavanozların ve insan figürünün çerçevesinin içine damıttığı doğa fragmanlarıyla şekilleniyor.

 

Gürçim Yılmaz’ın Susan Hawthorne’dan çevirdiği “The Wild Poet’s Manifesto” metninde, yaban, kadın bedeninin metalaşmasına karşı çıkabilmek için öykünülmesi gereken bir nitelik olarak karşımıza çıkıyor. Bu sayının diğer çevirisi ise insanın dilsiz olana dil verme, doğaya kendine ait sıfatlar türetme huyunun vardığı şiddeti ele alan Gizem Ünlü’nün Türkçeleştirdiği Michael Taussig’in “The Language of Flowers” metni, darağaçlarının ve ölümün etrafında yeşeren adam otunun izini sürerken doğaya yansıttığımız insansı niteliklere bakıyor.

 

Bu sayının oluşturulma sürecinde bizimle düşüncelerini paylaşan, ortaklaştığımız herkese gönülden teşekkür ederiz. İyi okumalar dileriz.  

 

Esra Oskay & Seniha Ünay