Önsöz

Çapak’ı kurmaya niyetlendiğimizde bulunduğumuz çevre, bu çevrenin çevresi ve onun da çevresiyle nasıl bir diyalog ve üretim birlikteliği sağlarız diye düşünmüştük. Çapak; “gözden dışarı atılan akıntı; metal veya eşya kenarlarındaki pürüz; madenler dövülürken sıçrayan ufak parçalar” anlamlarına geliyor. Aynı zamanda çapak, baskı sonrasında gerçekleşen, belki bir toz parçasının mürekkep kurumadan yüzeye yapışması belki aceleyle dokunulan yüzey üzerinde bırakılan izin yarattığı beklenmedik bir görüntü bozukluğu… Rastlantısal, umulmadık bir temas. Bir hata gibi görülebilen, standart görüntü beklentisini zedeleyen bir dokunuşun adı.

Çapak’la birlikte, bize yakın ve uzak düşünce ve üretimlerle buluşabilme ihtimalini düşünürken standartlaşan beklentilerimizden, pürüzsüzleşerek monotonlaşan düşünme biçimlerimizden çapaklanarak uzaklaşmayı istedik. İlk sayımızın ilhamı da buradan geliyor. Dergimizin de ismi olan “Çapak”, bu sayımızın da teması. Bu sayının  içeriği oluşurken heyecanla süreci paylaştığımız çok kıymetli işbirliklerimiz, diyaloglarımız oldu. Tüm katkı sağlayanlara çok teşekkür ediyoruz.

“Orta Sayfa” bölümünü, bir defterin tam ortasından koparılan sayfayı, defterini evde unutan arkadaşına uzatır gibi bir yakınlaşma olarak hayal etmiştik. Bu sayıda Merve Vural sayfa sayfa ilerleyen defterin çizgisel zamanından kaçışın bir üssü olarak bu orta sayfaya “Eğreti”yle yerleşiyor. “Vural’ın çalışması, içinde Çapak tarafından hazırlanmış “Orta Sayfa İçin Kılavuz”un ipuçlarını gizliyor ve matbu yazının standart harflerini, bedeni çağıran el yazısının çizgileriyle sınırların dışına taşırıyor. Çalakalem bir yazma ve boyamayla oluşmuş çalışma, karmaşık bir not tutma halinin içine çekiyor bizi.

Gizem Ünlü’nün “çapak” teması için ele aldığı yazısı; kelimenin sayıklarcasına tekrarıyla ve anlam bulma ihtimaliyle başlıyor. Yazı, New York Synecdoche filmindeki Caden karakteri, Ayşe Erkmen’in “Beyazımtrak” sergisindeki mekâna hâkim olan ses ve kişisel bir anı üzerinden ilerliyor. Zaman ve mekânda pürüz, pürüzsüzleşme, kir ve pas ekseninde yoğun bir duyumsama ile anlamlanıyor.

Çapak ile Başak Altın’ın gerçekleştirdiği söyleşi; Altın’ın 2018’den beri yürüttüğü, Ankara’nın yıkımına odaklanan, bir bellekten başka türlü bir bellek yarattığı üretimleri üzerine; hem sanatçının görünen üretimlerini hem de işlerin ardındaki görünmeyenleri açığa çıkarıyor.

Gözde Mulla’nın portfolyo sunumu, bilindik mekânlara bulaşan, yadırganan tehditkar çıkıntılar olarak okunabilecek yangın imgesi ile şekilleniyor.

Esra Oskay’ın Türkçeye çevirdiği Hito Steyerl’in 2011 yılında e-flux Journal yayımlanan “In Free Fall: A Thought Experiment on Vertical Perspective” metni; dikey perspektifin bakışımıza getirdiği yeni açıların içinde serbest düşüşü, dikey medeniyetin arızalarına direnen bir başka var olma biçimi olarak düşünmeyi öneriyor.

Refa Emrali’nin 11.03-02.04 2022 tarihlerinde Ankara Ka Atölye’deki sergisi “Bozulan Simetri” üzerine yazan Eda Gizem Uğur, bedene dair “patolojik bir sorun olan güzellik anlayışını”, parçalanarak kendi üstüne katlanan bedenin dilinde arıyor.

Görüntüde, görünümde bir pürüze, arızaya, “çapağa” odaklandığımız bu ilk sayıda duyduğumuz heyecanın sizlerde de karşılık bulmasını ve yeni diyalog alanları açmasını umuyoruz. İyi okumalar.

Esra Oskay & Seniha Ünay