Şehirlerin, Türlerin Arasında Yalnızlaşmama Deneyimi: Kovan Project / Aslıhan Mumcu-Beyza Durhan
Söyleşi: Esra Oskay & Seniha Ünay
Aslıhan Mumcu ve Beyza Durhan ile kolektif düşüncenin ve üretimin ön planda olduğu “Kovan Project”in çıkış noktasını ve birlikte çalışırken arılarla ortaklaşmanın imkanları üzerine düşündükleri çalışma süreçlerini konuştuk. Arı kolonisinin kolektif bilincini taşıyan Kraliçe Arı’nın tedirgin hakimiyetinde, Aslıhan ve Beyza’nın ortak düşünce ve üretim için terk ettikleri tekil sanatçı makamlarında bu sayıya konu olan soruların cevaplarını aradık. Söyleşi, iki tür arasında ayrışan ve benzeşen noktalara odaklanırken, yine ortak bir “Kraliçelik” ironisiyle neticelendi.
Öncelikle Aslıhan Mumcu ve Beyza Durhan olarak sanat pratiğinizden bahsedebilir misiniz?
Aslı: Üretimlerim kavramsal olarak, insana dair görme diyalektiği üzerinden mekân ve zamanı sorgulayan çalışmaları kapsıyor. Algı ve gerçekliği insan üzerinden sorgularken, insana ait görme biçimlerini araştırarak farklı mekân tasvirleri yaratmayı amaçlıyorum. Boşluk kavramını felsefi bir temelde, soyut espas kurgular yaparak oluşturuyorum.
Sanatsal pratiğim insana dair doğayı olduğu yerden deneyimlemeye çalışan, bitkiler ve hayvanlar üzerinden canlı yaşamına, oranın hâlinden bir deneme alanı açmaya çalışıyor. Bu hâl, tohumla ve arı kolonileriyle ortaklaşa çalıştığım, üretimin kolektif olduğu bir yerden temelleniyor.
Beyza: Sanatsal pratiğimi şekillendiren birincil olan hep malzemeydi… Nasıl bir yola çıkarsam hep “bu malzemeyle ne yapabilirim?” diye başlarken buluyordum kendimi. Bu süreç arıcılıkla sanatı bir arada düşünmeye başladıktan sonra iyice arayışa dönüştü. Her tür materyal sanatsal ifade aracı olarak kullanılabilir, “peki ya hayvanlar?” sorusunu sordum. Bu sorudan sonra artık malzemenin kullanılmasından farklı olarak canlı bir hayvanla ortaklaşabilmeyi denediğim bir pratik ortaya çıktı.
Nasıl ortaklaştınız? Temel meseleleriniz nerede ve nasıl kesişti?
Aslında temel meselelerimiz kesiştiği için önce bir arkadaşlık başlattık. 2021 yılında, Nesin Matematik Köyü’nde “Arı Aşkına” isimli bir sanat ve ekoloji programına başvurduk ve kabul edildik. Arılar bizi buluşturdu gibi bir yerden değil, zaten benzer meseleleri olan insanlar bir araya geldik. Bizi ortaklaştıran şey sanat ve arı gibi spesifik bir konu üzerinden, ekolojik bir tarafta kafa yormamızdı. Bu kaygıları, fiziken Türkiye’nin iki ayrı ucundan çok benzer şekilde deneyimliyor olmak aslında bizi etkiledi.
Kolektif (Beyza Durhan), “Bu gezinti, coğrafyanın biçimini, toprağın besinini, tohumun hafızasını, bitkinin kökünü, çiçeğin tozunu, havanın nemini, mevsimin geçişini, suyun debisini kendiliğinden içerir”, Şırnak’tan alınmış taş üzerine bal mumu, 20 cm (çap), 2023
CultureCIVIC Kültür Sanat Destek Programının Sanatsal üretim fonuyla gerçekleştirdiğiniz Kovan Project’te bu kolektif düşünce nasıl kuruldu? Bu proje ile neyi tartışmaya açıyorsunuz?
Şimdi kendi aramızda konuşurken bile ekoloji kelimesini kullanmaya biraz çekiniyoruz. Cümleye böyle başladık çünkü aslında kolektif olarak düşüncemiz ekolojik arıcılık, ekolojik olarak bir aradalık gibi şeylerdi. Artık bu kelimenin medyatik bir değer taşıdığını ve farklı sektörlerin ekolojiyi sıklıkla bir reklam aracı olarak kullandığını deneyimliyoruz.
Kolektif, üretim sürecinden, 2023
Kovan Project’in başladığı nokta arıcılar oldu bizce. Arıcıların eko-sistemle kurduğu bağlantıdan temellendi. Sürekli görüştüğümüz ve kovanlarını izlediğimiz arıcılar bitki ve arı döngüsünün içinde oldukça pasif bir noktada duruyorlar. İnanılmaz birer gözlemciler, kendi yaşamlarını sürdürmek için arıları, arıların döngüsü içinde yaşatmak zorundalar. Bu yüzden onlarla birlikte mevsimine göre hareket ediyorlar. Arıcı ve arı arasında karşılıklı bir süreç var.
Aslıhan Mumcu, “Karaçalı”, video, 13’04’’, 2023
Beyza Durhan, “Kovan”, video, 13’22”, 2023
Kovan Project’in ekolojiye bakış açısını ve tartışmaya açtığı sanatta canlıyla iş birliği konusunu en iyi bu ilişki özetliyor bize göre. Theodoros Angelopoulos’un “Arıcı” filmi hakkında yaptığı bir söyleşide “Arıcılık garip bir meslek” diyor. “Arıcılarda şair ruhu vardır. Doğayla ayrıcalıklı bir ilişki kurarlar, bal toplamak da sanatsal bir faaliyeti andırır. Duyularıyla arılarla iletişim kurarlar; benim kahramanım da bu iletişim kesilince harap oluyor. Son eylem, aynı zamanda arıcılara karşı, tıpkı ölmek üzere olan bir heykeltıraşın heykellerinden birini parçalaması gibi. Gezgin Oyuncuları çekerken bir adada yaşayan bir arıcıyla dost oldum. Filmde küçük bir rol oynadı ve yerel köylülerle aramızda aracılık yaptı. Bunu yapmak için evinden ve arılarından ayrılması gerekmişti. Onu çok severim. Sık sık kendisini ziyaret ederim ve orada olduğum her zaman arı kovanlarını nasıl gözetlediğini, arılarının giriş çıkış trafiğini nasıl izlediğini seyretmekten kendimi alamam. Bu onun açısından kendini tümüyle verdiği bir meslekti; bir kayıt seansındaki ses teknisyeni kadar dikkatliydi. Bedensel bir işte çalışanların çoğu genelde yorucu ve pis olduğu ve iyi para getirmediği için işlerinden nefret ederler. Oysa arıcılar mesleklerini severler; arılarla erotik bir ilişki kurarlar, bu yönden bir bakıma sanatçılara benzerler” diyor. Bu yazıyı Kovan Project’in sergi metninde de kullandık. Bahsettiği duyularla iletişim kurmak mevzusunun gerçekliği ile ilgili Kovan Project olarak kendimize neredeyse bir deneyim alanı açtık ve neyi deneyimlediğimizi göstermek için sergiler yaptık.
Bu proje ile şehirlere bölünmek, ardından şehirlerde buluşmak nasıldı?
Projenin çıkış noktası bizim zaten ayrı şehirlerde benzer deneyimleri paylaşıyor oluşumuzdu. Üretim sürecinin tüm aşamaları hem arılarla hem birbirimizle sürekli zamanlamayı tutturmaya çalışmak gibi bir meseleyi de beraberinde getirdi. Şırnak ve Tekirdağ’da güneşin doğuşu arasında neredeyse bir saat on dakikalık bir fark var. Bu küçük bir meseleymiş gibi görünebilir ama arılar güneşe göre hareket ediyor. Biz de arılara göre… Mevsim ve coğrafi koşullar üretimimizin temeli olduğu için çalışmaların ortaya çıkışı arasında da neredeyse bir aylık bir zaman farkı ortaya çıktı. Bu da işin bir parçasıydı.
Kolektif (Aslıhan Mumcu), “Bu gezinti, coğrafyanın biçimini, toprağın besinini, tohumun hafızasını, bitkinin kökünü, çiçeğin tozunu, havanın nemini, mevsimin geçişini, suyun debisini kendiliğinden içerir”, Ahşap üzerine bal mumu, 20 cm (çap), 2023
Gezici sergi fikri arıların gezginliğinden bizim buluşmamıza kadar uzanıyor. Zaten bütün süreç kovan metaforu etrafında döndü ve bir şekilde bal arısının yaşamına vurgu yaptı. Sergiyi Ankara, İstanbul ve Tekirdağ’a götürdük. Bu şehirler hem bizim bir şekilde akışına dahil olduğumuz hem de geri dönmek zorunda olduğumuz yerler. Bir de tabii yaşadığımız yerdeki insanları da gezdirmiş olduk. Fiziken olmasa da Şırnak ve Tekirdağ’daki arıcıların yüzleri, yaşam alanları ve kovanları bu şehirlere taşınmış oldu. Projede bunun yeri çok büyük. Tıpkı bitkinin arı tarafından tozlaştırılması gibi bir çeşit beslenme döngüsüne de benzetiyoruz bu karşılaşmayı. İki taraflı olarak…
Kolektif (Beyza Durhan), “Bu gezinti, coğrafyanın biçimini, toprağın besinini, tohumun hafızasını, bitkinin kökünü, çiçeğin tozunu, havanın nemini, mevsimin geçişini, suyun debisini kendiliğinden içerir”, Pamuklu kumaş ve un üzerine bal mumu, 17x31x12 cm, 2023
Bu kolektif üretimin iş birlikçileri arılar, projenin ve serginin de önemli bir parçası. Peki onların kolektif yaşamaya ve üretmeye dair, anaerkil düzenlerine dair nasıl bir yaklaşımınız var? Siz bunun sanatçı olarak neresinde duruyorsunuz ve rolleri nasıl paylaşıyorsunuz?
Arılar bu düzene bir kararla varmıyorlar, böyle var oluyorlar. Dışarıdan gözlemlediğimiz düzen için hiyerarşik gibi görünen ama aslında gerçek bir döngü ve birlikte hareket edilen bir sistem var. Mesela hiç tek bir arıdan bahsedemeyiz. Bir arı bizi sokabilir ama kovan içindeki tüm üretim toplu olarak gerçekleştirilir. Bir kovanın içinde (ister insan yapımı ister kaya kovuğunda olsun) yazın güneşli günlerinde işçiler, erkek ve ana arı dahil neredeyse 10.000 arı yaşıyor ve bu kovana “bir arı” diyoruz. Bu çok ilginç ve anaerkil düzenin özeti. Amaç tabii ki türün devamı, buna da şüphe yok. Bizim yaklaşımımız ise bu varoluşa nasıl dahil olabileceğimizle ilgili.
Kolektif, “Bu gezinti, coğrafyanın biçimini, toprağın besinini, tohumun hafızasını, bitkinin kökünü, çiçeğin tozunu, havanın nemini, mevsimin geçişini, suyun debisini kendiliğinden içerir”, Ahşap üzerine bal mumu, 30×30 cm, Pamuklu kumaş ve un üzerine bal mumu 18x29x13 cm, 2023
Kolektif, “Bu gezinti, coğrafyanın biçimini, toprağın besinini, tohumun hafızasını, bitkinin kökünü, çiçeğin tozunu, havanın nemini, mevsimin geçişini, suyun debisini kendiliğinden içerir”, Ahşap üzerine bal mumu, 20×20 cm, 2023
İki tür (insan-arı) arasındaki bağlantıları yakalamak istedik aslında. İnsan için artık geç kalınmış bu yaşayış biçimine sanatsal olarak dahil olmak ve daha önemlisi nasıl dahil olabileceğimizi düşünmek istedik. Bunun için ilk akla gelen “konuşamayan türün bundan haberi var mı?” olabilir. İş birliği ya da iletişim insan merkezci anlayışta dil odaklılıktan geçiyor. Konuşma yetisi, insan ve hayvan ilişkisinin yöntemi olarak sınırlandırılamaz. Bu yüzden insani sınırları, kararları aşmak projenin ve bizim sanatsal pratiğimizin yöntemleri arasında yer aldı. Çünkü şu an insanın yarattığı ikinci doğa, kararlar alınarak bugüne getirildi. Kovan içinde nasıl bir görevlendirme sistemi yoksa, bizim de görevlendirmeye ihtiyacımız olmadığını düşünüyoruz. Arıların döngüsünde bir doğum, petek örme, bal yapma ve uykuya yatma zamanı var. Bunlar tamamen güneşin şiddetine göre biyolojik olarak ayarlanmış durumda. Yalnızca bölgede çalıştığımız arıları izledik, güneşin yüksekliğine ve mevsime göre hareket ederek atölyelerimizde; pamuk, un ve ham ahşaptan üç boyutlu formlar şekillendirdik ve petek örme zamanında kovanların içine koyduk. Bu çalışma doğru sıcaklık ve yapay şartlarda tabii ki gerçekleştirilebilirdi ama iş birliği kurma amacımız güzel biçimler ortaya çıkarmak değil, sürece arının koşullarına göre dahil olmaktı.
Aslıhan Mumcu, “Yol Haritası”, 200×140 cm, 2023
Beyza Durhan, “Yol Haritası”, değişken boyutlar, 2023
Sanatçıya atfedilen “O” büyük ve önemli görevi arılarla paylaşıyorsunuz. Başka bir deyişle makamınızı terk ediyorsunuz. Biricikleşmek yerine çoğalıyorsunuz. Yetkili olmak yerine yetkiyi paylaşmanın olasılıklarını deniyorsunuz. Bunun sanatsal üretiminizde nasıl bir alan açtığından bahsedebilir misiniz?
Bu soruyu cevaplarken yine kovandaki döngüyü anlatmak yerinde olur. Kovanda bir tane ana arı var ve ona kraliçe de deniyor. Yönetime ve makama işaret eden bu bireyin kovan içinde sandığımız gibi bir makamı yok. Ana arı diğer dişi (işçi) arılarla aynı genlere sahip bir yumurta. Onu kraliçe yapan şey kovandaki işçi arıların onu ve onun gibi birkaç tane yumurtayı arı sütüyle beslemeleri. İşçi arılar, kovan içinde nüfusu çoğaltabilen bir bireye ihtiyaç duydukları için bazı yumurtaların besleme biçimini değiştiriyorlar. Bir tane değil birkaç tane çünkü bir yumurtayı beslemek yine kovanın devamlılığı için risk taşıyor. Beslenme biçimi değişen yumurtaların büyümesi ve kozasından çıkan ilk kraliçenin, diğer kraliçe kozalarını zehirlemesi ve kendi kendini biricikleştirmesiyle süreç devam ediyor. Kraliçe arı hayatı boyunca çoğunlukla bir kere kovandan dışarı çıkabiliyor, o da çiftleşmek için. Sonrasında ise sadece kovana daha fazla yumurta vermekle görevli. Dışardan makam sahibi ve korunan rolde olan kraliçe kovanın devamlılığını sağlayabildiği sürece içeride tutuluyor. Sonuç olarak kovandaki makam bir karar mekanizması değildir ve biricikliği kabul etmez. Bizce kraliçeler, önemli görevler ve makamlar insanın bugünkü kurgu dünyasını çok iyi tanımlayan kavramlar. Doğadaki türler insan kültürü ve yaşayış biçiminden bihaber öylece sürüp gidiyor. Orada dikey hiyerarşilerden değil, bazen kaosları olan döngülerden bahsediyoruz. Sürekli olarak türlerin birbiri üzerinde üstünlüğünü konuşarak aslında insanı konuştuğumuzu, türlerin gerçekliğini kaybettiğimizi düşünüyoruz. “Yoldaş Türler Manifestosu”nda Harraway, türler arasında karşılıklı ve sürüp giden bir döngü olduğunu açıklar. Yapmayı seçtiğimiz ya da yapmamayı seçtiğimiz her şey döngünün içinde; fakat bir makamda oturuyorsak döngüyü yalnızca izleyebiliriz. Kovan Project’te yapmaya çalıştığımız şey de kalkabildiğimiz makamlardan kalkıp, insanın kurgu dünyasından arılara bakarak bu döngünün sanatsal uygulamalarını yapmaktı. Sanatsal olarak da makamı terk etmeden zaten bu iş birliğinin mümkün olmadığını biz bulmadık, arı kovanında gördük.
Kolektif (Beyza Durhan), “Bu gezinti, coğrafyanın biçimini, toprağın besinini, tohumun hafızasını, bitkinin kökünü, çiçeğin tozunu, havanın nemini, mevsimin geçişini, suyun debisini kendiliğinden içerir”, Pamuklu kumaş ve un üzerine bal mumu, 15x31x10 cm (2 parça), 2023
Biz hem arılarla hem kolektif olarak birbirimizle bir arada çalışarak yalnızlaşmamayı deneyimledik. Sanatsal üretimde yalnızlaşmamak, Makamının sanatçıya yetkisi şüphesiz hoştur. Fakat makamını terk etmenin yarattığı konfor alanı kraliçe arı gibi hissettiriyor. Tıpkı kışı, soğukta, etrafında dişi arılar tarafından beslenerek, ısıtılarak ve hayatta tutularak geçiren kraliçe arı gibi…
Bu söyleşide yer alan fotoğraflar, Aslıhan Mumcu ve Beyza Durhan’ın arşivlerinden izinleri ile kullanılmıştır.