Önsöz

Çapak’ın 11. sayısı, “Tuhaf Bir Peyzaj” temasıyla çıkıyor. Bu sayıda peyzaja, doğayı sadece insanın hizmetine sunulmuş bir hammadde olarak görmenin ötesine geçerek toplumsal, ekolojik ve politik ilişkilerle biçimlenen bir kavram olarak yaklaşıyoruz. Peyzajı bir kent düzenlemesinin pasif nesnesi olmaktan çıkaran, sınırlarını bulanıklaştıran ve yerleşik tanımları sorgulayan içeriklere yer veriyoruz.

 

Peyzaj mimarı Bilal Emre Arslan peyzajın kelime kökeninden hareketle Homo habilis’ten günümüze peyzajla insanın kurduğu ilişkiyi irdeliyor. Peyzaja dair algımızın  kırıldığı  duraklara uğruyor, bugün yaşamı var edişini yok saydığımız doğadan geriye kalan bir peyzaj çiziyor. Geçmişe hasretle bir peyzajı düşündürmeye ve birlikte yaşamın mümkün olduğunu hatırlatmaya çalışıyor.

 

Ayça Yüksel’in Artvin Hopa’da gerçekleştirdiği saha çalışmasına odaklanan söyleşi, devlet politikalarıyla kârlı bir yatırım ve bir kültür politikasının doğal ürünü olarak karşımıza çıkan çay bitkisinin yarattığı “sahte yeşil” bir peyzajı irdeliyor. Peyzajı elbirliğiyle kurulan ve ekilen bir alan olarak tanımlayan Yüksel, Karadeniz’in doğasını kökten bir şekilde biçimlendiren çayın hesap dışı ürettiği türler arası ilişkileri ve elbirliği ilişkilerini anlatıyor. 

 

Portfolyo bölümünde Dilan Perişan’ın “nesne/özne, doğa/kültür, yaşam/ölüm” gibi ikilikleri bulanıklaştıran çalışmalarına yer veriyoruz. Perişan’ın malzeme kullanımındaki çeşitlilik; gözden kaçan kategori dışı şeylere odaklanırken insanı görünmez bir ağ gibi çevreleyen peyzaja, ayrıntılarla genişlediği bir alan açıyor. Perişan kullandığı nesnelere ve malzemelere bazen cismi sabit tarihi bir kanıt bazen geleceğe yönelen adak nesneleri gibi yaklaşırken “geçmişle bugünü dönüştürücü bir ilişkiye” sokma niyetini gösteriyor.

 

Tunç Güven Kaya’nın çevirisiyle okuduğumuz Oraib Toukan’ın “Yirmi Bir Gün Batımı” başlıklı metni, keskin ve belgesel görüntünün şiddeti kanıtlamaya ya da durdurmaya yetmediği bir zamanda görüntülerin içine girmenin, onların bulanık sınırlarına dalmanın yaratabileceği imkânlar üzerine düşünüyor. Toukan Arap dili içinde izini sürdüğü imgenin ipuçlarını toprakta, ölümde, mezarda takip ederken Filistin gerçekliğini anlamanın ve anlatmanın çaresizliğini düşünüyor. 

 

Delal Eken “Nafile Parodi” çalışmasıyla orta sayfadan kopardığı bir tuhaf peyzajda, bir defterden kopan sayfanın üzerinde atıklarla kurduğu bir düzenlemeyle yok oluşu ve direnci göstermeye çalışıyor. Gözden uzağa taşınan atık, sınırın dışına bırakılan ama bu sınır dışında kendine yeni bir alan açan yeni bir görünüm kazanıyor. Eken’in ifadesiyle  “yok sayıldığımız her anda, yeniden var olabilme ihtimallerini vurguluyor”.

 

Ecmel Sarıkaya, 10-24 Mayıs 2025 tarihleri arasında Maus Art Space’de Esra Oskay’ın küratörlüğünde gerçekleşen Eda Gizem Uğur’un “Yatırım Tavsiyesi -değildir-” sergisini ele alıyor. Sergi, kentin imgesine biçim veren politik ve ekonomik dinamiklere odaklanırken bakir toprağın arsaya dönüştüğü bir peyzajı araştırıyor. Bu çerçevede Sarıkaya yazısında kent mekânının hızla değişen manzarasının ardında yatan dinamiklerin altını çiziyor.


Bu sayının oluşturulmasında katkısı olan herkese teşekkür ederiz, iyi okumalar dileriz. 


Esra Oskay & Seniha Ünay