Ahmet Yiğider
ahmetyigider@gmail.com
koku, Geçmiş, Gelecek, Tahayyüller
Söyleşi: Esra Oskay & Seniha Ünay
Ahmet Yiğider disiplinlerarası üreten ve düşünen bir sanatçı. Bilim ve sanat arasında geçişken bir noktada duran duyu çalışmaları Yiğider’in pratiğinde önemli bir yer tutuyor. Sanatçının koku duyusu üzerine yaptığı çalışmalar ekseninde gerçekleştirdiğimiz bu söyleşi; Yiğider’in tasarladığı koku merkezli bir atölye çalışması çerçevesinde üretilen öğrenci çalışmalarına odaklanıyor. Kokunun ve koklama duyusunun var olmayacağı uzak bir gelecek kurgusundan yola çıkan çalışmalar ile kokunun taşıdığı yeni tahayyüller üzerinde duruyor.
Sizin sanat ve tasarım alanında çeşitli çalışmalar ve projeler yaptığınızı biliyoruz. Bunların gerek içeriği gerekse konuya yaklaşma biçiniz, bu süreci farklı alanlardan da yararlanarak yürütmeniz gibi nedenlerle disiplinlerarası yaklaşımı merkeze aldığınızı söyleyebiliriz. Çalışmalarınızın meselesi ve sürecinden bahsedebilir misiniz?
Doğada, biyolojinin dışında ve üstünde farklı bir taraf barındıran tek canlı türü insan. Benim konum “varoluş”… Ama bu noktada sadece benim için değil biyolojisinin ötesinde bir tarafı olduğunun farkında olan her birey için asıl meselenin “varoluş” olduğunu düşünüyorum. Burada düğüm noktası “farkındalık” sanıyorum. Soru ise “nasıl var olacağımız?” Sanatsal ve profesyonel üretimlerimin tamamının yaratıcı alanlarda olmasını bir şans olarak görüyorum. Disiplinlerarası olarak tanımladığım duyu-sanat-bilim merkezli işler yapıyorum. Bunlar zaman zaman heykel tekniğinin sınırında kalıyor, bazen duyu/koku özelinde oluyor. Ama sanıyorum ki teknik ne olursa olsun aradığım şey bir “ifade” hali.
Ahmet Yiğider, “Detraktif Anatomiler- 1”, İroko ağacı, yağ, pigment, taş, 174 x 35 x 25 cm, 2019
İnsan hayatının her anını belirlediğine inandığım bir kavram var: Özgürlük. İdeolojilerin, rejimlerin, kültürün, inancın, ailenin, çağın, akımların ve daha birçoğunun etkisi olsa da insan türü ve sosyal çevresi için mutlak bir özgürlük tanımlamak mümkün olmamış. Ben mutlak bir özgürlük haline ancak yaratma ile gelen varoluş ile ulaşabileceğimize inanıyorum.
Bu sayının teması “Cins Cins”. Bu içeriği birçok anlamda bir araya ya da karşı karşıya gelecek farklı yapılara, türlere, düşüncelere, ilişkilere odaklı düşünüyoruz. Sizin de kokuyla olan ilişkiniz can alıcı noktalardan biri bu anlamda. Gündelik hayatın içerisinde çok da başvurmadığımız, kendine has, biraz cins bir bilgiyi de taşıyor koku. Kokuyla kurduğunuz ilişki nasıl başladı?
İnsan olarak duyusal farkındalıklarımız büyük ölçüde çocukluğumuzda şekilleniyor. Henüz heykel çalışmadığım veya koku alanında profesyonel olarak çalışmadığım zamanlarda da duyusal farkındalığımın yüksek olduğunu hatırlıyorum. Esasında duyular insanın doğayla ve çevresiyle ilişkisini belirliyor. Bugün duyularımız ile ilişkimiz ve duyularımızı kullanma şeklimiz evrimsel biyolojinin getirdikleri ve atalarımızın kullanım şekline kıyasla bir miktar geçersiz kalmış. İnsan türü modern yaşamda eş seçiminde birçok hayvan türünden farklı olarak kokuyu öne çıkarmıyor örneğin bildiğimiz kadarıyla; ama otomobilin ateşleme kısmında olası bir arızayı, bir yangın uyarısını, yiyeceğin bozulmuş veya zararlı olabileceğini tanımlarken koku duyumuzu etkin kullanıyoruz. Bu örnekler esası itibariyle atalarımızın bu duyuyu kullanım şeklinden çok farklı değil. İnsan ileri bir tür olarak duyularını, ihtiyaç ve hazlarını karşılayacak ölçüde kullanıyor. Hem bu alanda yapılan çalışmalarda hem de kendi gözlemlerimde gördüğüm kadarıyla duyularda ortalamanın dışına çıkan hassasiyetler yüksek farkındalık yaratabildiği gibi günlük yaşamı daha zor hâle de getirebiliyor. Yine evrimsel süreçte insanın hayatta kalabilmesini sağlayan en önemli faktörlerden olan; ama aynı zamanda, düzeyi arttıkça ağır bir psikolojik yük ve sorun kaynağı olarak gördüğüm “kaygı” faktörü ile çokça kıyaslıyorum bunu. Tamamen kaygısız ve tamamen duyusuz olarak doğada hayatta kalma şansı olmayabilir insanın.
Ahmet Yiğider, Unweighted, 4.5 tonluk kanserli ceviz ağacı gövdesi, metal, ışık, yerçekimi, 200 x 550 x 650 cm, 2018-2019
Çocukluğumda tüm duyularımın; özelde koku ve tat farkındalığımın yüksek olduğunu hatırlıyorum. En temelde doğaya olan ilgim ve ilişkim bunu şekillendirdi. Çocukluğumda toprağı ve çamuru çok severdim; hâlâ seviyorum ama heykelimde kullanmıyorum. Taş, metal veya herhangi bir malzemeyi heykele dönüştürmek müthiş haz verse de ağaç malzemenin çok özel bir yeri var bende. Sanıyorum hâlâ yaşayan dokusu ve aromatik karakterinin bunda payı var.
Zaman içinde koku alanında profesyonel olarak çalışmaya başladım ve bu kokuyla ilişkimi daha da kurumsallaştırdı. Bu süreçte kokunun başka alanlarla sentezlendiği sanatsal projeler şekillendi.
Bir nesnenin, bir mekânın herkese hitap edecek kokusunu tespit etmek ne gibi süreçleri gerektiriyor ya da kokunun herkese hitap etmesi mümkün mü? Bunu 2016 yılında Baksı Müzesi için yaptığınız proje üzerinden açıklayabilir misiniz? Baksı Müzesi nasıl kokuyordu?
Diğer canlıları bir tarafa bırakıp insan türü üstünden konuşacak olursak, kokunun kişide uyandırdığı etkiyi hafıza belirliyor diyebilirim. Burada hafızanın çerçevesi ise deneyimler, alışkanlıklar ve geniş anlamıyla kültür. Herkese hitap edecek bir koku kavramı çok iddialı. Yaptığımız kantitatif testlerde bir kültür bünyesinde çokça kabul gördüğünü bildiğimiz kokular için dahi göz ardı edilemeyecek ölçüde “ret” skorları alabiliyoruz; ama bu cümlemden de anlaşılabileceği gibi temelde kültüre ve ortak yaşamın getirdiği unsurlara bağlı olarak büyük ölçüde paralel seyreden tercih benzerlikleri bulunuyor.
Ahmet Yiğider, Baksı Kokusu (Baksı Müzesi), Korten çelik, cam, koku molekülleri ve esansiyel yağlar, 2016
Baksı Müzesi için ürettiğim enstalasyonda ortak bir ifade ve beğeni kaygısından ziyade, müzenin coğrafyası ve hikayesini tüm duyusal yönleriyle ele alıp beş farklı kod üretmeye çalıştım. Bu kodlar; umut, devinim, denk (bir gurbet terminolojisi; kısaca gurbetçi yükü), burgu, geri dönüş. Sonrasında bu kodları yine müzenin ve coğrafyasının gerçekliğinden yola çıkarak duyusal bir deneyime dönüştürmeyi hedefledim. Bir anlamda semantik bir yaklaşımdı. Ne mutlu ki bu beş koku ve beş kokunun harmonisinden oluşan “Baksı Kokusu” sergilendiği sürede izleyicisinden müzenin ruhunu ve coğrafyayı çok iyi temsil ettiği, o duyguyu uyandırdığı yönünde birçok olumlu geri bildirim aldı. Sanıyorum ki projeye başlarken yolumu belirleyen fizyon/füzyon (parçalama/birleştirme) başarılı olmuştu.
Baksı Müzesi, Bayraktar Köyü, Bayburt
2022 yılında Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Endüstriyel Tasarım bölümünde yürüttüğünüz derste, koku merkezli “kokuyu zamanın ötesine taşımak/ conveying a scent beyond time” başlığı altında öğrencilerle atölye çalışmaları yürüttünüz. Bu atölyeler ne gibi süreçleri kapsadı?
Proje öğrencilerimizle dönem başında kavramsal sanat ve sanatsal anlamıyla biçim kavramı üzerine ön araştırmalar ve sonrasında sunum ve tartışmalar gerçekleştirdik. Öğrencilerimiz bu süreçte sanat tarihinden öncü örneklerle sanatta kavramsal düşüncenin doğuşunu, gelişimini ve günümüz sanatındaki karşılığını irdelediler. Aynı zamanda biçim kavramını ve biçimin sanat, tasarım ve farklı disiplinler açısından tanımını tartıştık.
Devam eden süreçte projenin duyusal boyutunu ele almak üzere koku dünyasının içine girdik. Kokunun doğasını, kimyasını, duyusal ve semantik ifade şeklini ve kokuyu tanımlamada kullandığımız koku dilini tartıştık. Doğada istisnasız her an karşımıza çıkmakta olan, hayatımızın hemen her alanında yer alan kokuyu, duyularımıza ulaşan bu kokuların arkasında yer alan molekülleri, bu molekülleri inceleyen analiz yöntemlerini ve bilimsel alanları temel düzeyde işledik.
Sonrasında ise tasarladığımız koku çalıştayında öğrencilerimiz birçok esansiyel yağı (doğadan elde edilen ve içinde birçok koku molekülü barındırabilen bileşimler) ve koku molekülünü laboratuvar tüplerinde ve koklama çubuklarıyla deneyimleyerek kendi düşünceleri, duyusal tercihlerine göre seçimler yaptılar. Geliştirdiğimiz metoda uygun şekilde bu moleküller ve esansiyel yağlar arasından her öğrencimiz tekil bir seçim veya en fazla iki seçimin karışımını yaptı. Dönem boyunca yürüteceği yaratıcı çalışmanın duyusal kaynağı olarak bu seçimlerini projede kullanılacak özel cam tüplerde yanlarına aldılar.
Yaratıcı süreç bu noktada başladı. Bir kokuyu moleküllerin, formüllerin, kimyanın olmayacağı hayali bir gelecekte hissedilebilir kılmak için hangi yöntemler ve ifadeler kullanılabilir? Bu amaçla yöntem önerileri ve tartışmalar yapılmış, ancak kokuyu zamansız bir ifade boyutuna taşıyacak kavramsal veya biçimsel her türlü sanatsal üretimi yapma noktasında öğrenciler özgür bırakılmıştır.
Kokuyu kavramsal bir fikre ya da bir forma dönüştürme aşamaları nasıl ilerledi?
Öğrencilerimiz seçmiş oldukları kokudan yola çıkarak üretecekleri kavramsal fikir veya sanatsal biçim öncesinde önerdiğim bazı ön çalışmalar yaptı. Bunlardan birisi proje çalışması için seçtikleri kokuyu arkadaşları ve aile üyeleriyle kör test tekniği ile koklamaları ve onların duyusal izlenimlerini, yorumlarını dinlemeleriydi. Bir başka deney ise seçtikleri sessiz bir ortamda koklama kağıdına uygulayarak veya bu ortama yayarak kokuya derin bir odaklanma sağlamaları ve bu kokuyu o anda üzerinde oldukları yepyeni, benzersiz bir gezegenin atmosferi olarak hayal etmeleriydi. Bu yolla bu hayali gezegeni tasvir ettikleri özgür hayal gücü egzersizleri yapmalarını sağlamaya çalıştım. Bu deneyi daha sonra okul kafeteryası, toplu ulaşım aracı gibi kalabalık, zaman zaman gürültülü olabilecek kamusal alanlarda tekrarladılar. Yaptığımız seanslarda bu hayali gezegeni sözel tasvir ile tüm proje grubu ile paylaşmalarını istedim.
Bir diğer uyarıcı yaratıcı deney ise öğrencilerimizin ister bir kavramsal fikir, isterse bir biçim tanımı ve özelliği olsun, duyusal tasvirlerinden yola çıkarak bu ikisinden birini karşılayan ifadeler, öbekler üretmeleriydi. Bu noktada mümkün olduğu kadar düşünce uzayının farklı uçlarını temsil edebilecek 35 adet fikir önceden hazırlanarak öğrencilerimizle paylaşıldı. Bu 35 öbekten örnek olarak bazılarını burada paylaşabilirim; annesini emen yavru, toplu iğne dolu ahşap bir kova, doğal formunda bir dere taşı, yüzeyi çekiçlenmiş beyaz bir mermer parçası, çelişki, birleşme, açlık hissi, çıkış tabelası, irade, Boeing uçağının karakteristik kanat uç formu, nokta, boğulmak, sessizlik, güzel olmama hali, buluşma, hastalık, iyileşme, çakıl taşları, katlanmış deri parçası, mercan, USB soketi, korten bir prizma, üç ışık çizgisinin tek bir noktadan geçişi vb.
Kavramsal fikir çalışmaları için izleyicisi ile her türlü etkileşime açık ve hiçbir malzeme veya teknik kısıt barındırmayan üretimler final sunumu olarak kabul edildi. Biçim tarafında ise öğrencilerimizin malzeme ve teknik açıdan bazı sınırlı yönlendirmelerimizle plastik özellikler barındıran sonuçlara ulaşmalarını hedefledim. Bu ikinci yöntem içerisinde de biçimle ilintili kavramsal fikirlerin proje sunumu içerisinde olmasında sakınca görmedim.
Koku gibi uçucu bir malzemeyi, düşünsel ve duyusal bir süzgeçten geçirip göz merkezli bir düşünmenin ürünü haline getirirken neler oluyor?
Bu sorunun en güzel cevabını esasında öğrencilerimizin yaratıcı süzgecinden geçen proje çıktıları veriyor. Burada belki altını çizebileceğimiz önemli nokta şu: Bizler duyu (özelde koku duyusu) ve biçim/kavramsal düşünce arasında ilişki kurmaya çalışırken nasıl bir metot kullanırsak kullanalım, sınırsız seçenek barındıran bir duyusal/düşünsel süreçten geçiyoruz. O nedenle bu tarz deneysel çabaların hemen hepsinde elde edeceğimiz sonuç mutlak bir karşılık olarak değerlendirilmemeli. Sonsuzluk uzayından subjektif ve temsili bir yansıma olarak düşünmek daha doğru olabilir.
Bu sonsuzluk uzayında neler ortaya çıktı?
Projenin kavramsal düşünce kısmında, “sandalore” molekülü ile çalışan ve molekülün kokusu ile geçmiş ve hatıralar arasında ilişki kuran bir öğrencimiz oldu. Sandalore molekülünün özgün odunsu karakteri, çoğunlukla eski ahşap dokular ve mobilyalar ile ilişkilendiriliyor. Lena Canyan projesinde şimdi ile geçmiş zaman arasındaki ilişkiyi kapıları kullanarak kurdu. Dokusundan yola çıkarak eski ahşap karakterini hissettiğimiz, üzerindeki görme deliklerinden ise geçmişe baktığımız, hatta geçmişi görürken aynı zamanda işittiğimiz kapılardı.
Lena Canyan, “Kapılar ve Hatıralar”, Dijital önizleme, 2022
“Hedion” ve “vanilin” molekülleri ile çalışan Asude Nur Yalçınkaya’nın konusu koku ve tat duyularını birlikte kapsıyordu. Vanilinin, vanilya içinde yer alan baskın molekül olduğunu, hepimizin aşina olduğu baskın tatlı vanilya karakterini taşıdığını söyleyebilirim. Hedion ise yasemin ve birçok beyaz çiçekte bulunan çiçeksi koku karakterinde bir molekül. Burada öğrencimiz, bir çoğumuzun çocukken çiçek göbeklerini tattığı gibi bir tadımın yapılabileceği, diğer yandan tat ve kokunun ağaç formunu çağrıştıran bir düzenekten koparılabilen kurabiyelerle deneyimlenebileceği bir enstalasyon kurguladı.
Asude Nur Yalçınkaya, Metal taşıyıcı gövde, yapraklar için polyester ve saten, tat için renkli vanilyalı kurabiyeler, çiçekler için seramik, 2022
Pelin Sidar Genç, “evernyl” molekülü (yosun ve topraksı koku karakterini telaffuz edebiliriz) ve “vertofix” molekülü (odunsu, özellikle sedir ağacı ve vetiver karakterinde) bileşimini kullanarak çalıştı. Önceki örneklere göre daha çoğul, çok yönlü bir duyusal etkisi olduğu kolaylıkla söylenebilir. Pelin’in dönüşümü ise zaman kavramının önemini kaybettiği, her şeyin durağanlaştığı ve aynılaştığı bir boyutta, dünyanın güneşe göre hareketini ve takvim günlerini birbirinden ayıracak tek şeyin insan tercihlerinin olacağı bir kurgu üstüne gidiyor…
Pelin Sidar Genç; ışık, ip, kasnak ve kumaş, 2022
Türkçe’de hem çiçek hem tohumunu aynı isimle adlandırdığımız karanfil bünyesinde (carnation/ clove) ortak ve baskın bir molekül bulunuyor; eugenol. Karanfil, koku karakterini büyük ölçüde bu molekülden alıyor. Ege Mehmet Karan, güçlü bir insan zümresinin dünyaya hakimiyet kurduğu, çok kısa bir sürede geniş bir canlı ve insan kitlesini katlettiği bir kurgu canlandırdı. Sonuç, tüm dünyayı kaplayan dayanılmaz bir koku. Güçlü insan, dünyayı nefes alınamaz hâle getiren bu kötü koku sorununu çözmek için dev ölçekte eugenol molekülü üretip dünyayı bununla kaplamaya çalışıyor. Ege Mehmet, bir küvet içinde gerçek çamur ve karışık medya kullanarak fiziksel bir üretim de gerçekleştirdi.
Ege Mehmet Karan, çamur ve kibrit çöpleri, 2022
Deniz Kantar ise hayatı ve yaşanmış olan her şeyi makaralardan açılan rengarenk iplerin hareketleriyle ilişkilendiren, kokuyu da yine hayatın içinde uçan, akan, değişen ve başkalaşan desenler gibi hayal ediyor. Deniz’in beslendiği molekül “linalool” yani tek başına çiçeksi, odunsu, turunçsu-taze karakterler barındıran çok zengin duyusallıkta bir koku molekülü.
Deniz Kantar; makaralar ve iplikler üstüne dijital görselleştirme, 2022
Hiba Alameddine, çok özgün ve tek başına bile güçlü bir estetik değer barındıran “iso e-super” molekülü ve “ethylene brassylate” molekülü ile çalıştı. Bu ikinci molekül pudramsı ve misk yönlerinde temiz ve sıcak bir koku taşıyor. Hiba, bu koku bileşimi ile zemini bulutlardan, gökyüzü ise katı maddeden oluşan bir gezegen hayal etti. Biçimsel dönüşümü gerçekleştirirken bu kurgunun yanında ana kıtası olan Afrika’nın tel örgü zanaatinden beslenerek metal bir örgü geliştirdi.
Hiba Alameddine, metal tel örgü, 2022
Projede benim ilginç bulduğum konulardan birisi aynı koku moleküllerini seçmiş olan bazı öğrencilerimizin proje çıktılarını bir arada değerlendirmekti. Örneğin Hiba ile aynı molekülleri çalışan Ayşe İrem Gündoğdu, hor kullanıldığı için canlılığını kaybeden bir gezegende yeniden dirilişi kağıt kullanarak görselleştirdiği heykelsi bir form ile ifade etmeye çalıştı.
Ayşe İrem Gündoğdu, ahşap olarak tasarlanan formun kraft kağıt ile modellenmesi, 2022
Siz bu işin profesyoneli olarak kokuyla çok daha farklı ve yakın bir ilişki içindesiniz. Bu uçucu ve çoğumuza yabancı alanda öğrencilerin bakış açısı ile kendi bakış açınızı kıyasladığınızda nasıl bir fark sezdiniz ve proje sürecini ve sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Duyuyu, fiziksel olanla kıyasladığımızda belki de en önemli farkı, duyunun sınırsız olması. Dolayısıyla bu proje sonucunda beni şaşırtmayan nokta duyudan ve kokudan beslenen, onu içselleştiren her bir kişinin bambaşka bir dünyaya ulaşması oldu. Benim projedeki rolümü, öğrencilerimin bu dönüşümü sağlayabilmesi için yaratıcı metotlar üreten bir pozisyon olarak düşünürsek, yola çıkarken taşıdığım arzuyu boşa çıkarmayacak şekilde nihai çıktılar öğrencilerimin kendi yaratıcılıklarının sınırlarını zorladıkları ve buna göre de sonuçlar elde ettiğimiz zenginlikteydi.
“Kokuyu geleceğe taşımak” projesinde bir akademik dönem içerisinde zaman zaman koşullu yönlendirmeler, ama metodun özü itibariyle öğrencilerin hayal güçleri ve yaratıcılıklarını seçtikleri bir koku üzerinden hareket ederek kavramsal fikir ve biçim arasında yol aldıkları projeler üretmiş olduk. Hem akademi bünyesinde yaratıcı sonuçlar elde etmek için yeni metotlar üretme, hem de duyu ve genel anlamıyla koku duyusunun yaratıcı disiplinler müfredatı içinde yer bulması adına başka örnek çalışmalar ve ders içeriklerine de yol açmasını temenni ediyorum.
Bu söyleşide yer alan fotoğraflar, Ahmet Yiğider’in arşivinden izniyle kullanılmıştır.
Baksı Müzesinin fotoğrafı, “Baksı Kokusu” projesinin kataloğundan alınmıştır.