Sıfır Noktası III-

Bozulma Sergisi Üzerine1

Seniha Ünay

Düzce’de yaşıyor ve üretiyor.
www.senihaunay.com

Düzce’de açılan “Sıfır Noktası III- Bozulma” sergisi gelenekselleşen lisansüstü sergilerinin son halkası olarak bizi karşılıyor. Serginin adı, ana arterde yer almayan Düzce’yi, yeniden başlamak, ileriye varmak için geri dönüp bakmak, hataları hatırlamak/ yanında tutmak ve üretmek için bir başlangıç noktası olarak konumlandırıyor. Bu yıl sergi serilerinin genel başlığına eşlik eden “bozulma” kavramı ise sergide yer alan sanatçıları doğayı, nesneyi, özü, mekânı, yaşamı bu kavram çerçevesinde yorumlamaya çağırıyor. Sergide farklı mecralarda ve içeriklerde üretilmiş çalışmalar da adeta bunun sağlamasını yapıyor.

Hatice Alper, Yusuf Ağraş, Büşra Kuruçay, Atakan Peçenek ve Merve Sarı’nın çalışmaları, kentteki parselasyonu, rantı, kent ve doğa üzerindeki bozulmalarla gösterir. Ahmet Berkay Koçak, Emine Dertlioğlu, Ayşe Dindar, Beril Batur, Elif Paş, Ecem Alpsoy, Hazal Özsoy ve Eylül Kırımtay ise nesne, yazı, beden, figür, kendi olma halleri üzerinden bozulmayı ima ederler. İlhak Altıparmak, Alara Başar, Saba Baki, Gülcan Keskin, Sümeyye Aydemir, Seda Noyan ve İrem Hatipoğlu’nun çalışmaları ise evi, ev içi ve dışı yaşamı; zaman, beden ve doğa ekseninde ele alır. 

İlhak Altıparmak’ın mekânın farklı noktalarında yer alan video, çizim ve nakış çalışmaları birbirlerini imge ve içerik açısından sergi boyunca yeniden hatırlatır. Çalışmaların başrolündeki erkek bedeni, “erkeklik” kavramının sorgulamalarını da beraberinde getirir. Bu figür, üç çalışmada da toplumsal cinsiyette kendisine atanmış rolleri yeniden tayin eder. “Bilincin Kaygan Anımsama Halleri I” serisi, kişisel bir yerden çıkan, kaygan, sabitlenemez bir anımsamanın örtük bir anlatısı olarak okunur. Çalışmada ince beyaz çizgiler arasında neredeyse silikleşen hamam sahnelerinin önünde, kararlı ve net erkek bedenleri konuşlanır. Geleneksel hamam sahnelerinde bedeninde simgesel dövmeler taşıyan bu erkekler bir gözetlenmenin kadrajına sığarlar.

İlhak Altıparkmak’ın “Bilincin Kaygan Anımsama Halleri I-II” çalışmalarının sergiden görünümü, 2022
İlhak Altıparmak, “Bilincin Kaygan Anımsama Halleri I ”, 15x15 cm, kâğıt üzerine beyaz mürekkep, 2022

Altıparmak’ın “Yeşermese de bitmeyecek” isimli iki kanallı videosunda ise aynı erkek figür yeniden karşımıza çıkar. Bu figür, bir nehir önünde annesinin saçlarını tarar, örer ve sonrasında bıçakla keser. Başına gelenlere ses çıkartmadan bekleyen annenin görüntüsünü keskin bir güneş ışığı ara ara böler. Bu keskin güneş ışığına inat, ikinci kanalda aynı mekâna bulutlar arasından süzülen ışıkla salt bir manzara imgesi eşlik eder. Anneyi, erkek figürü ve doğayı zamanlar arası bir noktada birleştiren bu videonun kadrajı hamam çizimlerinde olduğu gibi gizlice gözetlenen bir sahneyi çağrıştırır.

İlhak Altıparmak, “ Yeşermese de Bitmeyecek ’’, 1’58’’, video, 2022

Alara Başar’ın “Canını Yakıyor Muyum?” çalışması, toplumsal normlara karşı bedeni sadece ruhsal olarak değil fiziksel olarak da netleştirmeyi arzular. İlhak Altıparmak’ın çalışmasında dikizleyen bakışla ima edilen saklanma fikri, Başar’ın çalışmasında sargıların ardında bedeni baskılayarak ortaya çıkar bu sefer. İlhamını İspanya’da 1901 yılında normların dışındaki yaşam biçimlerini kabul ettirmek için mücadele etmiş olan iki kadından alan fotoğraf çalışmasında, göğüslerini sargı bezi ile baskılamış kadının, sargı bezini bir direnç formu, mücadele aracı olarak belirlediği okunur. Oysa kapatan ve baskılayan bu sargı bezi bir taraftan da toplumun, otoritelerin baskısını temsil eder. Sadece bedenleri için değil yaşamları, var olmaları için de mücadele eden insanların hayatlarında artmaya çalıştıkça eksilen taraflarını ima eder.

Alara Başar "Canını Yakıyor Muyum?", değişebilir ölçüler, fotoğraf, 2021

Toplumsal cinsiyet rollerine göndermelerde bulunan, toplumsal cinsiyet rollerinin içinden çıkan Altıparmak ve Başar’ın çalışmalarının ardından Saba Baki’nin cinsiyetsiz heykelleri karşılar bizi sergide. “Şizoid” çalışması zamandan, bedenden ve bilinçten bağımsız kendi içinde çoğalan, düzensiz, daima ileriye dönük, pürüzlü, sınırlanmamış, cinsiyetsiz uzuvlardan ve sıra dışı portrelerden oluşur. Bu form aynı zamanda kapitalizmin mevcudiyetine dâhil olmamış, sosyal kodlardan nasibini almamış, sınırlarda gezinen şizofrenik bir yaşam formunu da ifade eder. Baki, şizoid formlarını mutlu, eğlenceli bir zamana, güç hiyerarşilerinin olmadığı, adeta kişisel bir arzunun nesneleri olarak evrene bırakır. Sergiye yerleşen bu groteks işler, aynı zamanda izleyici de maskeleri kullanabileceği bir oyun alanına çağırır.

Saba Baki, “Şizoid Rizom”, 30x25 cm, maske, iğne ile sıkılaştırılmış fiber, naylon çorap kaplama, 2022
Saba Baki, “Şizoid Rizom”, çoklu organlara sahip beden heykel, iğne ile sıkılaştırılmış fiber, naylon çorap kaplama, 2022

Bedeni saran, saklayan kumaş Gülcan Keskin’in çalışmalarında bu sefer bir göç hikayesine zemin olur. Telis çuvallarla mekânı sarmalayan “Yol”, ailesinin maddi imkânsızlıklar nedeniyle 1987 yılında Artvin’den Sakarya’ya zorunlu göç hikâyesini anlatır. Keskin, annesi, babası ve abisinin yaşadığı göç anı ve sonrasındaki sürecin dışardan anlatıcılığını üstlenir. Çuvallar, ailenin göç anında eşyalarını taşıdığı işlevsel bir araçken, Keskin’in işlerinde hikâyenin her detayını üstelenen bir nesneye dönüşür. Aile hikâyesinin onun içinde yarattığı sızıyı, çuvallara ve giysilere yaptığı dikişlerle hisseder, yamalarla iyileşir Keskin. Göç’ün geride bırakılan yerle, varılan yer arasında temelsizleşen yüzünü, sergide Keskin’in bir yüzleşme duvarı olarak temellendirdiği görülür.

Gülcan Keskin, "Yol", 70x 100 cm, çuval bezi üzerine yerleştirme, 2021
Sümeyye Aydemir de bir aile hikâyesinden hareket eder. Uzun yıllar babaannesi Hafize Aydemir’den dinlediği kurşun dökme hikâyesini kumaşa nakış ve dikişle işler. Sergide yer alan metin babaannesinin ağzından hikâyeyi şöyle dillendirir: “25 yıl öncesi yani senin anlayacağın. Ben buna 7 kere tuz çevirdim kurşun döktüm. Benim elim ağzım değil, Fatma ana’nın eli ağzı dedim. Niye Fatma ana’nın eli diyom biliyon mu? Fatma kayınvalidem hem de peygamberimizin adı. Zaten başlarken böyle diyorlarmış. Elini verdi bana kayınvalidem(…) Ama artık gözlerim görmüyo ve kurşun dökemiyom.”2 Çalışma hikâyenin hazin sonundansa halen ritüeline devam eden Hafize hanımı gösterir. Onun için belki de bir sosyalleşme, iyileşme ve dayanışma hali olan bu eylemle onu hafızalara kazır.
Sümeyye Aydemir, “İsimsiz”, 120x120 cm, kumaş üzerine dikiş ve nakış, 2022.

Sümeyye Aydemir’in “Kötülük Çiçekleri” çalışmaları ise Charles Baudelaire’in şiir kitabından hareket eder. Aydemir, şiddete maruz kalan kadınların, devlet tarafından korunması için oluşturulan “kadın sığınma evleri” ne şüphe ve tereddütle yaklaşır. Böyle bir yere ihtiyaç duyulmasının kendisini sorunlu bulur ve ev’in güvenli, mahrem uzamının bu evlerde nasıl aşındığını göstermeye çalışır. Birbirleriyle temasında dayanışmanın gücüne yaslanan kadın figürlerin ardında ellerinde kırmızı gülle duran erkek figürü, karanlık ve masum olmayan bir dünyayı çağrıştırır.

Sümeyye Aydemir, “Kötülük çiçekleri II (sol), I (sağ)”, 90X90 cm, punch nakışı, 2022.

Aydemir’in çalışmalarındaki emek-yoğun çalışma süreci bir yandan kadınları kadınlara atfedilen dünyanın diliyle işler, bir yandan da sergideki çalışmaların çoğunda gördüğümüz yavaş zamanın altını çizer. Nakışın kasnaktaki hareketi, maskelerin askıya aldığı zamanı, telis kumaşlardaki yolculuğu bugünün insanının hızlı zamanının yerine yavaş bir zamanı koyar. Bu anlamda İrem Hatipoğlu’nun sergi boyunca farklı noktalarda karşımıza çıkan işleri “insan çağı” nın doğadaki izlerini gösterirken, içinde bulunduğumuz çağın gelip geçiciliğine, bir görünüp bir kaybolan doğasına da işaret eder.

Hatipoğlu’nun sergide büyük boyutlarıyla mekânın ana merkezinde yer alan “İki Yol Arası” isimli üç çalışması, fotoğraf baskı üzerine yağlı boya kullanarak yaratılmış bir yanılsamaya bizi çeker. Bu yanılsama, ilk bakışta sıradan bir doğa fotoğrafına bakıyormuşuz hissi yaratır. Bakma eylemi, işlere yaklaştıkça bir makine işçiliği ve el işçiliği arasındaki uyuma/gerilime dair şahitliğe dönüşür. Çalışmalar, çeşitli ihtimallerle detaylarında kaybolmaya çeker bizi.

İrem Hatipoğlu, "İki Yol Arası",140x180 cm, Fotoğraf Baskı Üzerine Yağlıboya, 2022
Bu çalışmalardaki doğa ve doğa resmi arasındaki ilişki yüzyıllardır süregelen söylemleri ve üretimleri de hatırlatır. Fotoğraf üzerine gerçekleştirdiği boya müdahaleleri hem fotoğrafın hem de resmin zamanı arasında bir gelgite neden olur. Fotoğrafın hızlıca sabitlediği bir doğa anı ve sanatçının boyayla detaylıca resmederken sabitlediği doğa nesnesinin anı, zamanı sündürür. Tek çalışma aynı anda hareketli bir doğa anını iki kere durdurur: İlki sanatçının fotoğrafta seçtiği kadrajla, ikincisi büyük bir titizlikle işlenmiş fotoğraf üzerindeki dokulu ağaç parçasıyla… Anları tek bir dural yüzeyde toplar. John Berger’in deyimiyle, fotoğrafın durallığını, resminse zamanı kuşatan durallığını anımsatır.3
İrem Hatipoğlu, "İki Yol Arası", 140x180 cm, Fotoğraf Baskı Üzerine Yağlıboya, 2022

Seda Noyan’ın sergide kendi şiiri ve fotoğraflarıyla görülen “Koridor” çalışması, mekânın boşluğunu kendi içindeki boşluğa özgü bir duyumsamayla doldurmaya çalışır. Farklı günlerde aynı mekânda çekilmiş olan siyah beyaz fotoğraflar, koridor ve Noyan arasındaki mesafeyi de ölçer. Noya’nın “Dedemin Zamanı” çalışması ise trajik bir aile hikâyesinin izinde şekillenir. Dedesini dışarıdan bir etkenle aniden kaybeden Noyan, ölüm ve yaşam arasındaki ilişkiyi saat ve şiirle gösterir. Kaza anında kalbiyle aynı anda duran dedesinin saati, sergide hiç suretini görmediğimiz dedesinin bir taraftan varlığına bir taraftan yokluğuna işaret eder.

Seda Noyan, “Dedemin Zamanı”, 14x32 cm- 10x15 cm, fotoğraf ve şiir, 2021
Seda Noyan, “Koridor”, 29x42 cm, fotoğraf ve şiir, 2022

Sıfır Noktası III- Bozulma sergisinde bahsi geçen işler birbirini zaman, mekân, nesne, beden üst başlığında cinsiyet/ cinsiyetsizlik, ölüm, göç, aile gibi alt kavramlarla takip eder. Dayanışma ve mücadele ise birçok işin alt metninde görünür olur.

Bu metinde yer alan fotoğraflar Çapak’ın ve sanatçıların arşivlerinden izinleriyle kullanılmıştır.

[1] “Sıfır Noktası III- Bozulma” sergisi, Düzce Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitü’sünün Resim ve Heykel Anasanat Dallarında lisansüstü eğitim alan sanatçıların çalışmalarıyla Düzce’de Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Sanat Galerisinde 24 Mayıs- 03 Haziran 2022 tarihleri arasında gerçekleşmiştir.

[2] Sümeyye Aydemir’in sergide yer alan metninden olduğu gibi alınmıştır.

[3] John Berger, “O Ana Adanmış”, Metis Yayınları, 1988, sy. 12