Birbirimize Mukayyet Olalım

 

Hanieh Fatouraee

 

“Ölmek üzereyken kendi cenaze törenini düzenlemeye hazır bir sanat alanı istiyorum, ev sahibi olmayan, daha ziyade misafir-misafir ilişkileri olan bir sanat alanı istiyorum.”1

Göçmen olan ya da ikamet ettiği ülkenin vatandaşı olmayan bir sanatçı olarak uluslararası platformlarda iş üretirken ya da kültürel çalışmalar yürütürken odağımız genellikle dolaşım özgürlüğü ve adalet mekanizmalarına ilişkin yasal kısıtlamalar ve olasılıklara yöneliyor. Apartheid ‘dolaşım özgürlüğü’ sisteminin vize, oturma izni, vatandaşlık ve çalışma izni gibi tüm bürokratik ve mental zorluklarını deneyimlemek, doğal olarak sanatçıyı kendi disiplinini sorgulamaya itiyor. Çalışmalarında kendi ilgi alanlarından ziyade sanat dünyasının sıkıştığı sınırlayıcı altyapılara yer verip vermemek önemli bir noktaya dönüşüyor. 

Uluslararası misafir sanatçı rezidansları ve benzeri programlarda  bu durum hepten tutarsız bir hal alıyor.  Bu programlara katılabilmek ve fonlara erişebilmek için küresel güney ülkelerinden bir batı ülkesine -kısa bir süre içinde- yasal olarak taşınabilmenin hazırlıklarına harcanan onca zaman, enerji, para ve kaynak anlamsız ve değersiz görünmeye başlıyor. Özellikle de çoğu sanat kurumunun bu sürecin nasıl işlediğini anlamaması ve uluslararası davet alan sanatçıları destekleyecek herhangi bir kaynağa sahip olmaması bu süreci daha da zorlaştırıyor. 

Niloufar Emamifar’ın da aralarında bulunduğu pek çok sanatçı, bu kaygıları kurumların kendilerine sağladığı kaynakları kullanarak ve doğrudan işleri aracılığıyla gündeme getirerek ifade ediyorlar. Emamifar, Eric Golo Stone’un küratörlüğünde 06 Mayıs-10 Eylül 2023 tarihleri arasında Künstlerhaus Stuttgart’ta gerçekleştirdiği EX GRATIA adlı sergisinde, kendisine verilen bütçenin bir kısmını Stuttgart’ta çalışmak üzere sanatçılarla sözleşme imzalayan KHS’nin kurum çapında uygulanabilecek ortak bir politika belgesi hazırlaması için yasal danışmanlık sağlamak üzere kullandı. Stuttgart’a seyahat etmek için birçok yasal engelle karşılaşan Emamifar’ın sergisinde kamuya açık sunumların gerçekleştirildiği “Rectangle Stage” adlı bir sahne yer alıyordu. Sergi programı, insanların düzenli olarak kahve veya çay içebilecekleri bir alan sağlayan ve aynı zamanda ırkçılık, iltica prosedürleri veya genel olarak ayrımcılık karşısında danışmanlık almak isteyen bireylere ve gruplara ücretsiz danışmanlık sunan, bağımsız bir proje olan Legal Café’den temsilcileri ağırladı. Bu atölye sırasında Nora Ebeling yasal danışmanlık sundu ve ardından atölye seyircilerden gelen sorularla devam etti. 

 

Niloufar Emamifar, Rectangle Stage, 2023, Karışık medya yerleştirmesi, Fotoğraf: Patricia Paryz. Kaynak: https://kuenstlerhaus.de/en/inhalt/niloufar-emamifar-2/

Kendine Mukayyet Ol 

Arapça’da “kayıt/قید” kelimesi kısıtlama, bağ ve zincir;  “mukayyet/مقیَّد” kelimesi ise zincirlenmiş veya kısıtlanmış anlamına gelir.2 Türkçe konuşulan coğrafyalarda  yaygın olarak kullanılan “mukayyet olmak”, kayıt kelimesinin anlamından yola çıkarak hem kendini tutmak anlamına hem de kendine bakmak anlamına gelir. Sanki mukayyet olmak temelde kendini sınırlandırmak ve kısıtlamak ile yakından ilişkili gibidir. Bu yaklaşım rastgele gibi görünse de son derece regüle edilmiş dünya düzenimizle fazlasıyla tutarlıdır.

Sanat dünyasındaki tüm bu “kayıtlar” ve “şartlar”, sanatsal/kültürel alanda en çok aciliyeti olan dayanışma biçimlerini yeniden gündeme getirmeyi gerekli kılmıştır. Finansal ve kurumsal kaynakların ötesine geçen bu tür aciliyetleri destekleyen kültürel etkinlikler, toplantılar ve sempozyumlar, bu imkanların bize sağlayabileceğinden çok daha fazlasını sunmaktadır.  Bu dayanışma ortamı, bakım ve özgürleştirme sistemlerini, bilgi ve kaynakların paylaşımını destekleyen bir yapıya sahiptir. Örneğin Utrecht HKU Sanat Kolejinin Mutual Support Platform (MSP), COVID-19 krizine karşılık olarak kolektif bir çaba olarak ortaya çıkan ve Hollanda’daki sanatsal vize başvuru prosedürleri, konut krizi ve ötesi hakkında paylaşılan hikayeleri içeren çevrimiçi bir destek platformu yaratır.

 

Bu platform ayrıca Utrecht’teki Casco’da, bu zor süreçlerin üstesinden gelmek amacıyla yerel ve uluslararası öğrencileri destekleyen bir zine3 yapım atölyesi 4 Eylül 2024’de düzenledi. Platform aktivitesini sürdürsün veya sürdürmesin, çevrimiçi erişilebilen çok sayıda değerli bilgiyi bir araya getirdi.

Bu bağlamda, ‘kayıtsızlık’ korsanlık ve yeraltı kaynaklarını temsil eder. Zincirleri kırarak ve kayıtların dışına çıkarak dedikoduyu, dertleşmeyi, söylentileri, sıra dışı yasal prosedürleri, ortak desteği, yasal belgeleri, bellekleri ve arşivleri paylaşmayı normalleştirmeliyiz. Bilginin ve şefkatin sermayeleştirildiği bir dünyada yaşadığımız için korsanlık birbirimize sahip çıkmamıza yardımcı olacak destek sistemleri yaratmak için çok kıymetli bir yöntem olabilir.   

 

Kaynak:  https://syllabus.pirate.care/

 

Bu noktada Pirate Care’den bahsedilebilir. Paylaşımı suç olmaktan çıkaran ve zincirleri kıran Pirate Care, konut krizi, göçmen dayanışması, özgür bilgiye erişim ve benzeri pek çok konuya yönelik kesişimsel ve feminist yaklaşımlar içeren metin ve müfredatlar sağlayan çevrimiçi bir platformdur. Bu tür platformlar açık erişimli bilgi kaynakları olmanın yanı sıra içinde kolayca kaybolabileceğimiz yıpratıcı ve yorucu bir dünyada, bize iyileştirici birliktelik duygusuyla düşünme özgürlüğü sağlıyor.

 

Sanatçı temel ihtiyaçları doğrultusunda, mevcut altyapıların adaletsizliğini/kayıtsızlığını gündeme getiremiyorsa sanat bize ne ifade eder? Temel hakların ve ihtiyaçların tanınmasına dair yeni bir mücadele olmasa da bu mücadele, bir soykırıma şahit olduğumuz, ırkçılığın hakim olduğu sağ eğilimli global iklimde göç yasalarının ve sınırların iyice katılaştığı bu zamanda daha da zorlaşıyor. Bu zamanlar, radikal paylaşım ve birliktelik mekanizmalarına ihtiyaç duyduğumuz zamanlar. ‘Sanat Dünyası’nda’ olmanın güzel yanlarından biri de kaygılar etrafında kendini ifade etme özgürlüğüne sahip olabilmek.  Sanatın kıymeti tam da bu tarz özgürleştirici, aynı zamanda iyileştirici ifade biçimleri sunulabilmesi ve toplumsal muhalefet alanı yaratabilmesinde saklı. 

 

NOTLAR

 

 


1 Basma al-Sharif’in kişisel sergisi 𝘛𝘩𝘦 𝘗𝘭𝘢𝘤𝘦 𝘞𝘩𝘦𝘳𝘦 𝘐 𝘸𝘢𝘴 𝘊𝘰𝘯𝘥𝘦𝘮𝘯𝘦𝘥 𝘵𝘰 𝘓𝘪𝘷𝘦 sempozyum ve kapanış etkinliği kapsamında, ziyaretçiler sorulan sorular, tartışmalar ve mevcut bütçe kesintileri üzerine düşünmeye davet edildi. Hep birlikte, ne tür (kültür/sanat) alanlara/kurumlara ihtiyacımız olduğu sorusuyla uğraşıldı. Basma, Zoe Leonard’ın 𝘐 𝘸𝘢𝘯𝘵 𝘢 𝘥𝘺𝘬𝘦 𝘧𝘰𝘳 𝘱𝘳𝘦𝘴𝘪𝘥𝘦𝘯𝘵 şiirini statükonun dışında düşünmek için bir format olarak kullanmayı önerdi. Sonuç, izleyiciler tarafından kolektif olarak yazıldı. Bu metinlerden bir tanesi. Instagramdan alinmistir.

 

3 Zine, İngilizce “magazine” kelimesinin kısaltılmasıdır. Genellikle fotokopi makinesiyle çoğaltılan, özgün metin ve görsellerden oluşan, küçük tirajlı, bağımsız  yayımlanan dergilere denir. Zine’ler tek bir kişinin ya da küçük bir grubun ürünü olabilir ve dağıtım için fotokopiyle fiziksel baskı haline getirilebilir. (Yazar tarafindan çevirilmiştir) Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Zine)

 

r.

www.gizemunlu.com