Arkabahçeden Fragmanlar
Seniha Ünay
Burhan Yılmaz ‘ın “Yerçekimi-Sessizlik” sergisi, 13-27 Aralık 2023 tarihleri arasında Düzce Üniversitesi Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi sergi salonunda gerçekleşti. Sergiyi bir arkabahçe metaforu olarak görüyorum. Bizi çevreleyen doğadan, fiziki yapılanmalarımıza uzanan bir arkabahçe. İmgeler ve nesnelerle kurulu bir arkabahçe. Bu, dünyalı olmanın, onun dinamiklerinde doğayla, mimariyle, emekle, yasla ilişki kurmanın Yılmaz için bir çıkış kapısı belki de.
Burhan Yılmaz, “Yolun Kenarından”, Tuval üzerine akrilik boya, 2023, 90×70 cm.
Serginin resim, yerleştirme, çizim ve katılımcılık üzerine kurulu işlerinin kurgusu, salt doğa imgelerinden başlayarak, insan yapımı şeylere getiriyor bizi. Yılmaz, sergide ağırlığın, sessizliğin birbiriyle, insanla, kendisiyle ilişkisine bakarken konuyu iki yönlü bir yerden açıyor. Biri kişisel hikâyesinin ağırlığı ve yarattığı sessizlik diğeri paylaştığımız Dünya’daki fiziki şeylerin ağırlığı ve sessizliği.
Sergide öncelikle kayalık yapısıyla dikkat çeken dağlarla karşılaşıyoruz. Bu dağlar; Akdeniz’den Suriye’ye hatta Irak’a kadar uzanan Toros Dağlarının Mersin’in Silifke ilçesine denk gelen kesimleri… Yılmaz’ın çocukluğunun geçtiği, sosyo-politik, ekonomik, etnik olarak da bölge için çok şey ifade eden bir yer. Bir dağ politik olabilir mi? Kırtıl’ın dağları politiktir bence. Bir dağ gözleriyle konuşabilir mi? Yılmaz ve dağların karşılıklı bakışında konuşmaktadır bence.
Burhan Yılmaz, “Sessizlik”, Tuval üzerine akrilik boya, 2023, 70×50 cm.
Yılmaz, sarp kayalıklardan oluşan dağları, tepesine az kala bir mesafeden bakılmışçasına resmetmiş çalışmalarında. Kadrajı, dağların yeryüzüne ağırlığını hafifletecek şekilde dağın eteklerinin görünmediği, tüm ağırlığıyla yeryüzüne yerleştiği çerçevenin çizilmediği bir kesit sunuyor. Neredeyse dağın durduğu, durmaya yakın bir bakışı resmediyor. Belki de bu, Yılmaz’ın insan olarak farkında olmaksızın yaptığı bir şey. Dağın ağırlığını hafifletmek…
Yılmaz, çocukluğundan beri dağlara gözünü dikmiş olacak ki Düzce-İzmir arası uzun araba yolculuklarında yine gözleri dağlara ilişiyor. Dağların ıssız tepelerinde tek başına görünen binaları fark ediyor. Bu sefer dağlarla birlikte bu insan yapılarını çiziyor. Bunların su depoları olduğunu öğreniyor sonrasında. Bu defa hızlı bir bakışı resmediyor. Arabanın hızlı akışında uzaklarda görünen o tekinsiz yeri mercekle büyütüyor, karşımıza koyuyor. Doğal kaynak suyunun insana özgü müdahalelerle hapsolmuş hâli bu binalar… Su, kaç yıl hapis yatabilir ki?
Burhan Yılmaz, “Sessizlik”, Tuval üzerine akrilik boya, 2023, 100×100 cm.
Bu yapılar, bu coğrafyada aşina olduğumuz mimari yapılara benzemiyor. Giriş kapıları görünmüyor. Bu resimlerdeki su depoları bir “yer” oluşturuyor, tüm ağırlığıyla bu yerde oturuyor. Taşı taş üstüne koyan insanın bir yer bulma, sınır çizme arzusuna dair emareler taşıyor. Bu yapıların çevresinde duran, dağlardan düşmüşçesine görünen küçük kaya parçaları tanıdık geliyor. Ağaçlar sanki insan eliyle organize edilmiş bir atmosferin içine sonradan oturtulmuş, buna rağmen yabani bir yer burası. İnsanın ilk evlerinin mağaralar ve ağaç kovukları olduğu düşünülürse bu düzen uzak bir yerde anlamlı hâle geliyor, yabani bir atmosfer yaratıyor. Tüm bu çalışmalar siyah beyaz. Bağırmıyor. Yılmaz da söyleşide sessizliği hissettirir, diye bunu tercih ettiğini belirtiyor.
Onlarca kez aynı güzergâhta yapılan bir araba yolculuğunda karşılaştığı bu yer, belki de Kırtıl dağlarının yabaniliğini hatırlatıyor. Bu defa dağlar hafiflemiyor; araba ve su deposu arasındaki mesafede Yılmaz yerçekimine yenik düşüyor. Yerçekimi, kütle çekiminin Dünyaya özgü ismi. Dünya’nın bildiğimiz anlamda yer olma hâllerinden biri. Dünya’da konumlanma, yerleşme hâlimiz, Dünya’daki ağırlığımızın nedeni, ayaklarımızın yere basma sebebi. İşte bu sebebin sonuçlarını gösteriyor belki de sergi.
Bu Dünya’da yer kapmamızın bir sonucu olarak inşaatlara ve burada kullanılan nesnelere odaklanıyor bazı çalışmalar. Kişisel bir anlatının parçaları olarak görünse de daha evrensel anlamlara da bürünüyor bu nesneler. Bu anlamda okunabilecek çalışmalardan biri olan işçi eldivenlerinden oluşan “Çelenk” çalışması, bir aile üyesinin kaybının ardındaki yasa işaret ediyor. Yasın sessizliği, emeğin altında yok oluyor. Renkli bir çelengin karanlık boşluğunda dolanıyoruz. Çelenk gibi “Çember” çalışması da inşaatlarda doğrudan el emeğine dayalı bir iz oluşturan malalardan meydana geliyor. Her iki çalışma da katı cisimlerin çevresindeki kısır döngüde mağduriyetleri gösteriyor. Belki de bu kısır döngü arkabahçesinde kaybolduğumuz bu sistemde güvencesizliği, çalışma koşullarının ağırlığını, haklarımızı ve haksızlıkları da anımsatıyor.
Burhan Yılmaz, “Çelenk”, Yerleştirme, 2023, 110x110x 6 cm.
Burhan Yılmaz, “Çember”, yerleştirme, 2018-2023, 130x130x 10 cm.
Yılmaz’ın uzun yıllardır yaşadığı başka bir yer olan Düzce’nin Konuralp Kasaba’sının taşları da bu mantıkla yerini alıyor sergide. Konuralp, 15. yüzyıldan bu yana çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış tarihi bir bölge. “Şakulden İnhiraf” çalışması bu bölgeden alınmış iki taşı gösteriyor. İnşaatlarda dikey referans çizgisi olarak kullanılan şakule bağlı taş, merkezi bulmaya çalışıyor, diğer ucundaki taş ise taşın ağırlığını tartıyor. Taşın tarihini tartmak, tarihin eğriliğini, doğruluğunu tartmak gibi. Taşın tarihinden tarihi çıkarırsak Kırtıl dağlarına varır mıyız?
Burhan Yılmaz, “Şakulden İnhiraf”, Yerleştirme, sergiden görünüm, 2023
İki ayak üstünde yere bastığımız, bizi bize hatırlatan başka bir çalışma olarak konumlanıyor “Herkesin Taşı”. Yaklaşık bir kilo ağırlığındaki bir taşı kucağınıza alıp tartıya çıkarak tartılmanızı ve çıkan sonucu not etmenizi istiyor Yılmaz. “Bu çalışmada kişinin kendi ağırlığı, taşı tutarak taş ile oluşan ağırlık farkı, bilginin kişiselliği ve evrenselliği arasındaki ilişkiyi hatırlatıyor”.
Burhan Yılmaz, “Herkesin Taşı”, Yerleştirme, sergiden görünüm, 2023
Sergi; bizi doğadan insan yapımı şeylere, dağlardan şehirlere, insanın doğayı kaplayışını anlatan bir inşaa alanına getiriyor. Bu anlatı; betonlaşmayı, yapılaşmayı, uzaklaştığımız doğayı ve aynı zamanda bu topografyanın kişiselleşen anlamlarını sorgulatıyor ve bunu eyleme dökerek düşünmemizi sağlıyor. Yaşadığımız anların, olayların, karşılaşmaların madden ve manen bir durum değerlendirmesi gibi… Eğer bu bir fragmansa bir gelecek tahayyüllünün değil bugünün bir fragmanı. Eylem hâlinde olan insanın fragmanı. Dünya’nın “arkabahçesine” dair karanlık bir fragmanın gösterimi.